KOBİ’lerde Yangın Güvenliğinin Kolektif Anatomisi- İSTOÇ YANGINI
- Zeynep Turker
- 3 gün önce
- 9 dakikada okunur

2 Eylül 2025 sabahına, yürekleri hoplatan İstanbul Bağcılar’daki İSTOÇ Ticaret Merkezi’nde çıkan yangınla uyandık. Bu yangın ülkenin yoğun gündeminde çok manşette kalamadı (aynı gün bir de İstanbul'u korkutan bir deprem oldu) belki ama hem fiziksel hem duygusal anlamda büyük bir alarm aslında.
İSTOÇ 10. Ada’daki plastik ürünler satan bir iş yerinde başlayan ve kısa sürede çevredeki dükkânlara sıçrayan yangın yoğun müdahalelerle 2 saatte kontrol altına alınabildi. İtfaiyeciler gerçekten müthiş bir gayret gösterdiler ve çok daha vahim sonuçları olabilecek facia en başta can kaybı olmadan engellendi. Esnaf, mallarını kurtarmaya çalışırken yoğun dumanlar İstanbul’un birçok noktasından görülebildi.
İstanbul’un farklı ilçelerinden hızla sevk edilen itfaiye ekiplerinin çabalarına rağmen, 17 iş yerinin zarar gördüğü yangının çıkış nedeni henüz netleşmese de; elektrik kontağı ihtimali üzerinde duruluyor.

İSTOÇ'u tanıyalım;
Eminönü’nün dar sokaklarından çıkıp daha sağlıklı ve organize bir ticaret alanı yaratma amacıyla kurulmuş İSTOÇ- İstanbul Toptancılar Çarşısı, adeta ticaretin nabzının attığı dev bir organizma. Bugün hem İstanbul’un hem Türkiye’nin dört bir yanından gelen esnaf ve alıcılar için bir buluşma noktası olan İSTOÇ, İstanbul’un Bağcılar ilçesinde, TEM otoyoluna cepheli 1 milyon 100 bin metrekarelik bir alanda kurulu 7.200 işyeri olan bir merkez. 1984’ten beri toptan ticaretin kalbi sayılan İSTOÇ’ta satılan ürün çeşitliliği neredeyse bir şehir kadar geniş; Hırdavat ve plastik eşya, kırtasiye, kağıt, ev tekstili, medikal ürünler, promosyon malzemeleri, oyuncak, züccaciye, gıda, hatta 2. el otomobil bile! Kısacası yok yok !
İSTOÇ gibi merkezler, KOBİ’lerin bir araya gelerek kolektif bir ticaret ekosistemi oluşturduğu yerler. Her biri kendi alanında uzman, ama bir araya gelince büyük bir ekonomik ritim yaratıyorlar. Bu yönleriyle İSTOÇ'a bir alışveriş merkezi değil; aynı zamanda esnaf kültürünün mikro kozmosu desek, yanlış olmaz.
Büyük çoğunluğu KOBİ (küçük ve orta ölçekli işletme) kategorisine giren İSTOÇ taki iş yerleri tam anlamıyla SME (Small and Medium Enterprises) tipi. SME'ler genellikle aile şirketi ya da birkaç ortaklı, sermaye ve çalışan sayısı açısından büyük holdinglerden farklı, son derece esnek, çeviklik ve piyasa nabzını tutma konusunda oldukça güçlü yapılar olarak karşımıza çıkıyor.
İSTOÇ gibi büyük ticaret merkezleri, birlik mantığıyla çalışan, deneyim aktarımıyla şekillenen, sezgilere dayalı bir iş kültürüne sahipmiş gibi görünen, esnafın birbirine “abi” dediği, kriz anında yan yana durduğu, işin yazılı değil sözlü aktarımla yürüdüğü bir yapı gibi görünse de gerçek tablo, bu romantik algının ötesinde daha karmaşık ve çelişkili.
Mesela sigorta; sigorta söz konusu olduğunda “herkes bilinçli ve sorumluluğunu taşıyor” demek, ne yazık ki gerçekle örtüşmüyor. Özellikle İSTOÇ gibi KOBİ yoğunluklu ticaret merkezlerinde sigorta, hâlâ çoğu işletme için “olursa bakarız” kategorisinde. Bu nedenle
İSTOÇ özelinde değil, benzer büyük ve yoğun ticaret merkezlerinde tüm iş yerlerinin sigortalı olduğunu varsaymak ne yazık ki gerçekçi olmayacaktır.
İSTOÇ özelinde sigortalılık oranına ulaşılabilecek bir kaynak olmasa da, Türkiye genelindeki KOBİ’ler ve küçük işletmeler için tablo aslında oldukça net:
- Türkiye’deki iş yerlerinin %98’i 0–50 çalışanlı küçük işletmelerden oluşuyor.
- Bu işletmelerin büyük kısmı, zorunlu sigorta dışında yangın, iş durması, sorumluluk gibi teminatlara sahip değil.
- Sigorta yaptıranlar arasında da poliçe kapsamı genellikle eksik veya anlaşılamamış olabiliyor.

Peki neye güveniyorlar?
Sigorta yaptırmayan ya da eksik teminatla yetinen işletmelerin neye güvendiği sorusu aslında davranışsal ekonominin tam kalbinde yer alıyor. Bu işletmeler çoğu zaman geçmiş deneyimlerine dayanarak “eskiden bir şey olmadıysa, şimdi de olmaz, 30 yıldır burada yangın çıkmadı gibi ” rasyonel olmayan bir risk algısıyla hareket ediyorlar; yani güveni istatistikle değil sezgiyle kuran bir yaklaşım. Tabi komşuluk ve dayanışma kültürü de bu güvenin bir parçası; kriz anında çevredeki esnafın yardım edeceği düşünülür, güvence sigortada değil komşunun hortumunda aranır. (ama bu yangında bırakın komşunun hortumunu , itfaiyeler zor yetti)
Site yönetiminin varlığına güvenilse de bu güven bireysel riskleri kapsamaz; altyapı yeterli olsa bile bireysel önlemlerin ve teminatların eksikliği göz ardı edilir. (Altyapıya yönünden bakıldığında, eğer araştırmalarımda bir hata yoksa İSTOÇ da itfaiye yok ama çevre itfaiyelerle koordinasyon halindeler, yangınla mücadele için altyapı sistemleri (hidrantlar, su depoları, sprinkler hatları) bulunuyor; ancak bu yangın, bu sistemlerin tek başına yeterli olmadığını gösterdi)
Bazı işletmelerde hâlâ kadercilik hakim ki ; bu da sigortayı fazladan bir masraf gibi gösterir. Ayrıca sigorta poliçeleri karmaşık olduğundan “anlamadığım şeye para vermem” düşüncesi de baskın. Bu genel davranışları referans alarak İSTOÇ'taki işletmeler için varsayımda bulunursak; yangın gibi ciddi risklere karşı sigortalı olanların sayısı muhtemelen sınırlı; plastik, kimyasal ve yanıcı ürün satan dükkânlar, yüksek risk nedeniyle ya yüksek primle sigortalanıyor ya da hiç sigorta yaptıramıyor.
Sonuç olarak, bu işletmelerin güveni bilgiye değil alışkanlığa dayalı olunca ; kriz geldiğinde test edilen şey alışkanlık değil, altyapı oluyor.
"Bize bir şey olmaz" yaklaşımı yeterince önlem alınmamış olabileceğini de düşündürüyor.
Yangının plastik ürünler satan bir dükkânda başladığı ve kimyasal maddeler nedeniyle hızla yayıldığı belirtiliyor. İş yerlerinin bitişik düzeni, yangının diğer dükkânlara sıçramasını kolaylaştırdı. Yine haberlerde yer alan bilgilere göre zaman zaman yaşanan küçük çaplı patlamalar ve kısmi çökmeler, yangına müdahaleyi zorlaştırdı. Yangın söndürme altyapısı olsa da, bu tür yüksek riskli malzemeler için standart sistemlerin yetersiz kalabileceği, bu olayda görülmüş oldu. Ayrıca yangınla açığa çıkan zehirli gazların solunması ciddi kayıplara sebep olabilir.
Mal canın yongasıdır, Yangın anında bazı esnaflar eşyalarını kurtarmaya çalıştılar ( kriz anında ne yapılacağına dair net bir yol haritasının olmamasına örnek) ; bu da tahliye ve müdahale sürecinde gecikme ve durmalara neden oldu.
Bu yangın sabahın erken saatlerinde çıktı (06.00) , can kaybı yaşanmadı .Ya işyerlerinin tümünün açıldığı, okulların açılması öncesinde ticaretin canlandığı bu günlerde, çoluk çocuklu bir saate denk gelseydi!
Hal böyleyken itfaiyecilerin müthiş gayretinin sonucu sadece 17 dükkânla atlatılan, çok daha korkunç sonuçlanabilecek bir faciadan kıl payı kurtulundu !
İSTOÇ yangını sonrası sigorta sektöründen henüz resmi ve detaylı açıklama olmadı. Ancak, sektör açısından bakıldığında akış tanıdık. 17 iş yerinin ağır hasar gördüğü bildirilen bu olay, poliçe kapsamı ve hasar tespiti açısından ciddi bir süreci tetikler. Sigorta sektörü genellikle “hasar tespiti tamamlanmadan konuşmama” davranışı sergiler- ki bu sigortalıların bilgilerinin gizliliği açısından beklenen bir tavır.

Yangın sigortası ve ek teminatların önemini bir kez daha gündeme getiren bu durum bu tip risklerin sigorta edilmesinde karşılaşılan zorlukları da gündeme getiriyor.
Plastik/Kimya sanayi sigorta bulabiliyor mu?
Evet, sigorta bulabiliyor , fakat yüksek risk profili nedeniyle teminatlar sınırlı, primler yüksek ve bazı durumlarda ek şartlar isteniyor. Bu süreç, “sigorta şirketlerinin gözünde riskin kimyasal hali” gibi. Hasar tespit süreci hâlâ devam ettiğinden, poliçe detayları da (teminat kapsamı, ek klozlar, istisnalar) işletmeden işletmeye farklılık gösterdiği için genel bir açıklama yapmak zor. Ama en olası durum "Riskli sektör" (plastik, kimyasal ürünler) nedeniyle bazı işletmelerin eksik ya da hiç sigortalanmamış olması ihtimali.
Plastik üretimi ve depolaması, sigorta açısından yanıcılık ve patlayıcılık (özellikle polimer), kimyasal içerik, yangın yayılımını hızlandıran depolama riski, çevresel sorumluluk doğuran tehlikeli atık grubundaki bazı plastik türleri gibi nedenlerle “yüksek riskli” sınıfa giriyor:
Risklerin tehlike seviyesi yüksek olunca standart teminatlar yetmiyor, özel şartlar gerekebiliyor, ama sigortacıları en çok ilgilendiren risk önlemleri.
KOBİ’lerde yangın riski yönetimi, sadece bir güvenlik önlemi değil; aynı zamanda işletmelerin sürdürülebilirliği, çalışanların güvenliği ve itibarın korunması açısından stratejik bir zorunluluk. Sigorta öncesinde işletmenin faaliyet alanına göre yanıcı, patlayıcı veya kimyasal maddelerin varlığı belirlendikten sonra hangi alanların daha riskli ve hangi süreçler tetikleyici olabileceği risk mühendisliği çalışmalarıyla öngörülebilir. Bu öngörüler işletmenin yangın kapıları ve duman tahliye sistemleri, yangın söndürme tüpleri ve hidrantlar, elektrik tesisatının düzenli kontrolü, otomatik sprinkler sistemleri gibi yangın önleme altyapısı ile birlikte değerlendirilir.
Sadece altyapı yetmez, yangına karşı eğitim ve çalışanların farkındalığı, tatbikatlar, görünür ve anlaşır hazırlanmış tahliye planları gibi işletmenin davranışsal hazırlık seviyesi de skorlanır.
Süreklilik önemlidir. "Bir kere yaptık oldu" geçerli değildir. , yangın riski planları periyodik olarak gözden geçirilmeli, yeni ekipman, malzeme veya düzenleme varsa plan revize edilmelidir. KOBİ’lerde yangın riski genellikle “düşük ihtimal” olarak görülse de , düşük ihtimal, yüksek etkiyle birleştiğinde işletmelerin tüm varlığını tehdit eder.
Risk ne kadar kontrol edilemez görünüyorsa, o kadar pahalıya sigorta ediliyor ya da edilmiyor, çünkü bir gerçek daha var ;
KOBİ’lerde yangın önlemlerinin yetersizliği, sessiz ama yakıcı bir gerçek. Türkiye’deki küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyük kısmı, yangın riskini hâlâ düşük ihtimal olarak görüyor; bu da önlemlerin ya eksik kalmasına ya da hiç alınmamasına neden oluyor.
Yangın söndürme tüpleri, duman dedektörleri, tahliye planları, elektrik tesisatı kontrolleri gibi temel önlemler çoğu zaman ya güncellenmiyor ya da hiç uygulanmıyor. İstanbul İtfaiyesi’nin uyarılarına göre, iş yerlerinde yangın algılama sistemleri, acil yönlendirme levhaları ve otomatik söndürme altyapısı gibi hayati sistemler ya yok ya da çalışır durumda değil.
Önlemler Neden Yetersiz ? Yangın Önlemleri Pahalı mı?
Yangından korunmak için alınacak önlemler pahalı olmak zorunda değil; pahalı olan, önlem alınmadığında ödenen bedeldir. Özellikle SME’ler için önlem almak davranışsal bir ikilem sorunu “Şimdi yatırım mı yapayım, yoksa risk gerçekleşirse mi düşünürüm?”
Temel ama hayati olan, birkaç yüz TL’ye alınabilen, tek ihtiyacı düzenli bakım olan "Yangın Söndürme Tüpleri"
Uygun fiyatlı modellerle erken uyarı sistemi "Duman Dedektörleri" (AFAD’a göre, konutlarda bile birkaç dedektör büyük fark yaratır.)
Elektrik Tesisatının periyodik bakımı,
Ateşleyici ve yanıcı malzemeleri ayrı alanlarda tutmak,
Ücretsiz ya da düşük maliyetli seminerlerle çalışan farkındalığı artırılması ve düzenli yangın tatbikatları ile panik değil refleks geliştirmek gibi uygun maliyetli ve etkili önlemlerle riski ve etkilerini azaltmak mümkün. Tüm bu sistemlerin değişen iş yapış şekli, binaların durumu ve ihtiyaçlara göre güncellenmesi önlemleri daha güçlü kılıyor.
Hadi ben önlem aldım, Ya Komşum!
Kendi yangın tüpünüzü yenilediniz mi? Harika. Peki komşunuzun elektrik tesisatı ne durumda? Yangın, sadece sizin iş yerinizde değil; bitişik komşunuzun ihmaliyle de çıkabilir. KOBİ’lerde bireysel önlemler kadar, kolektif davranış da hayati.
Mal benim malım, zarar benin zararım kime ne denmez. Bu yangında 17 iş yeri zarar gördü. İşte tablo bu kadar net . Tıpkı İnegöl Yangınlarında yazdığım gibi "Beni Yak, Kendini Yak, Her şeyi Yak" durumu
Özellikle bitişik düzende, malzemelerin farklılığı, elektrik tesisatı kalitesi, depolama düzeni ve yangın yükü gibi faktörler komşuların risk profilini de doğrudan etkiliyor. Bir komşunun yaptığı bir hata, önlemini almış olsa bile diğerlerinin zarar görmesine neden olabilir. Burada topluluk fikri ve sorumluluk duygusuyla hareket etmek gerekiyor. Peki ediliyor mu?
Yangından Korunma Yönetmeliği'ne göre her işletme yangın önlemi almakla yükümlü.
Bu yangından sonra yangının büyümesine neden olan her faktör incelenmeli, hatalar listelenmeli ve düzeltilmeli. Muhtemelen, her olayda şahit olduğumuz gibi, çoğu tetikleyici nedeninin ortadan kaldırılmasının mümkün olduğunu anlaşılacak. Her olayda canımızı yakan bu tedbirsizlik değil mi zaten!
Bundan sonra ne olacak?
Bildiğimiz davranışları seyredeceğiz.“Bir şey olmaz ya”'dan “ya yine olursa?”ya kayan kaygılar, sigortaya talebi artıracak. Sigorta şirketleri, riskin gerçekleştiği bölgelerde teminat verirken daha seçici davranacak (doğal olarak) İşi zaten zor olan plastik, kimyasal ve yanıcı madde içeren iş yerleri ,ek klozlar, yüksek primler ve önleyici tedbirlerin ve altyapı yatırımı şartlarıyla karşılaşacak. Artan talep olayın etkileri unutulunca sönecek, azalacak. Ocak ayında otel yangınından sonra taleplerde patlama oldu, etkili birkaç ay ya sürdü ya sürmedi.
Poliçeler devrede mi?
Her biri artık ayrı bir kompleks yapıya sahip bu dükkanların ne kadarı sigortalı? Sigortalı olanların teminatları risklerine ne kadar uygun?
Diyelim ki sigorta var, Poliçe Okur Yazarlığınızı testi başlıyor. Her felaket sonrası eksik sigorta, ön koşullar, muafiyetler, eksik teminatlar, düşük limitler durumuyla burada da karşılaşmak beni şaşırtmaz. Sonra bilindik şikayetler başlayacak

"Sigortam Ödemedi!"
Bu durumda bana göre sessizlik değil, açıklık gerekiyor. Sigorta şirketleri, “hasar tespiti sürüyor” diyerek susmak yerine, sürecin şeffaflığını anlatmalı. İSTOÇ daki 7200 işyerinin kaçı sigortalı? Yanan işletmeler sigortalı mı ? "Evet" İse ne kapsandı, ne dışarıda kaldı? Poliçeler neden yeterli olmadı? Bir daha olmaması için ne yapılmalı?
Kriz İletişimi
“Bu sigortada şu olay kapsam dışıydı” demek yerine, “Bu olaydan sonra birlikte daha güçlü bir teminat yapısı nasıl kurulabilir diye kolları sıvamak gerekli. Bu güveni yeniden inşa etmede birlikteliği güçlendirecek bir yaklaşım. Sigorta sadece bir ödeme mekanizması değil, aynı zamanda bir ilişki yönetimi.
Çoğumuz ihmal ediyoruz ama "poliçe okuryazarlığı" aslında çok kritik. İş işten geçtikten sonra poliçeyi anlamanın faydası en azından zarar görene yok, ama kriz sonrası işletmeler, sadece sigorta yaptırmakla kalmaz; poliçenin neyi kapsadığını, neyi dışladığını daha dikkatle incelemeye başlarlar.
"Sigorta yaptırın" mesajı veren kamu spotları yetmez., Eğitim ve bilgilendirme kampanyaları da olmalı ( Yangın sigortasında en sık yapılan 5 hata, KOBİ’ler için teminat kontrol listesi gibi)
Topluluk temelli çözümler ;
İSTOÇ gibi yerlerde, bireysel değil kolektif sigorta modelleri gündeme getirilmeli. Kooperatif gibi, birimiz hepimizi hepimizi birimiz için! Herkes birbirine karşı sorumlu burada. Birlikte hareket etmek hem maliyeti düşürür, denetimi artırır ve güveni pekiştirir. Bu durumda bir çatı koruma herkesi güvence altına alabilir.
Asgari teminat kapsamı belirlenmiş ;
Yangın (sabit Kıymet) sigortası, iş durması/ kar kaybı teminatı, İşveren ve üçüncü şahıs sorumluluk poliçeleri artık böyle merkezlerde zorunlu olmalı.
KOBİ'ler ekonominin Can Damarı ! Neden mi ? Hatırlayalım;
Türkiye’de işletmelerin %99’u KOBİ statüsünde. İstihdamın büyük kısmını sağlayan KOBİ'ler uzun süreler ve büyük finansmanlar gerektirmeyen hızlıca kurulup, kısa zamanda değer yaratabilen esnek ve çevik yapılar.
2023 depremlerinden sonra da paylaşılmıştı, bu kadar hayati önemde olan KOBİ lerin sigortalılık oranı çok çok düşük. üçük işletmelerin risk yönetimi farkındalığında sigortanın katkısı göz ardı edilmemeli. Felaket sonrası değil, farkındalık öncesi alınması gereken sigorta, risk bakış açısıyla kısa vadede uygun maliyetli önlemlerin alınmasını da teşvik edecektir. Her fırsatta altını çizdiğimiz Koruma Açıkları ( Protection Gap) in azaltılmasında KOBİ'lerin sigorta edilmesi sektör prim büyümesini yakalasın diye değil, gerçekten ülke ekonomisinin can damarının hızlıca toparlanabilmesi için ilk başlangıç noktası bana göre. .
"Sigortaya inanmıyorum" Çok pahalı, yatırımlar çok para gerektiriyor", Bize birşey olmaz," Sigorta zaten ödemiyor, "Site önlem almış, Komşumla beraber hallederiz" söylemlerini bir kenara bırakmak gerekli.
Krizlere karşı kurumsal bağışıklığı geliştirmemiz gerekiyor. Artık birbirimize karşı sorumlu olduğumuz gerçeğini kabul edip, davranışlarımızı alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Birlikte hareket ederek herkesin menfaatini korumayı ilke edinmeliyiz.
Yangında sadece yananlar zarar görmüyor, 17 iş yeri- ortalama 5 çalışanı olsa , aileleriyle 400-500 kişi eder, içinde bulunduğumuz zor ekonomik koşullarda daha fazla insanın daha da dara düşmesinin toplumsal etkisi, tahminlerin çok ötesinde, ekonomik, sosyolojik, psikolojik çöküşü hızlandırıyor.
KOBİ’ler ekonominin omurgasıdır. Yangın, hırsızlık, doğal afet, siber saldırı gibi olaylar büyük şirketlerde dalga etkisi yaratırken, KOBİ’lerde doğrudan çöküşe neden olabilir. Bu nedenle İSTOÇ gibi merkezlerde sigorta, sadece maddi güvence değil; aynı zamanda dayanıklılık ve topluluk temelli risk yönetimi anlamına geliyor.
Önlem pahalı değil, ihmalin faturası ağırdır. Yangınla mücadele, farkındalıkla başlar.
Yangın acımasızdır! Çünkü seçmez, beklemez, affetmez. Alevler ihmali, gecikmeyi, eksik altyapıyı, unutulmuş sorumlulukları bir bir söyler.
Yangın acımasızdır; çünkü başladığında ne geçmişi dinler ne önlemi affeder. Bir kıvılcım, yılların emeğini dakikalar içinde yok edebilir. Sigortacılar bu riski önemser çünkü yangın, en hızlı yayılan, en yüksek maliyete yol açan ve en çok dava açılan felakettir.
Sigorta güvencesi olmayan her işletme, alevlerin karşısında çıplaktır. Yangın, sadece malı değil; güveni, sürekliliği ve itibarı da yakar.
Herkese geçmiş olsun.
#KomşuRiski #KOBİGuvenliği #YangınAlgısı #DavranışsalEkonomi #KurumsalRitim #SigortaFarkındalığı #İSTOÇYangını #KrizYönetimi #LinkedinYazıları #protectiongap #eksiksigorta #refleks #riskyonetimi #risk
İlgili Blog Yazıları
Bolu Kartalkaya Grand Otel Yangını Yazıları
Yorumlar