
Hayatımda şükrettiğim çok şey var. Bunlardan biri de her gece başımı yastığa koyduğumda huzurlu olmak.
Genelde başım yastığa varmadan uyurum. Genellikle diyorum, insanız, hayatta her şey insanlar için, ağrım sızım olur, üzgün ya da sevinçliyimdir, aklımda beni heyecanlandıran, bazen geren bir şeyler vardır ya da sıkıntılı bir durum. İşte böyle zamanlarda yastık yorganla kavga etmeyi bırakıp kalkarım. Saatler geçmiş ve hala uyuyamadıysam o zaman sebepleri bellidir, ya sevincim uyumama engeldir, hayal üstüne hayallerle uyku falan kalmamıştır, ya da kafamdaki meseleyi bitiremiyorumdur, acım vardır, kendimi hoşlanmadığım bir duruma sokmuşumdur ve kendimi yiyip duruyorumdur.
Bunları yatıştırdıysam, vicdan muhasebemi yapmış ve payıma düşen her neyse razıysam, başım yine yastığa gider, ama içim hala huzursuzsa asla uyuyamam.
İnsan bencil bir varlık, kendi keyfi,, rahatı veya kurtuluşu için başkalarına, doğaya zarar verebilecek potansiyele sahip. Diğer taraftan insanın içinde, adaleti isteyen, toplumun bir parçası olarak evrensel ve insani değerlere sahip çıkan ve inanan, bu değerlerle uyumlu ve huzur içinde yaşamayı isteyen çok anlamlı ve kıymetli bir potansiyeli de var. Bu yönüyle ele alındığında insanın seçimlerinin, hem kendisi hem de toplum için sergilediği tutum ve davranışlarının toplumun huzurunda hayati önemi var.
Kartalkaya'daki korkunç yangın toplumda vicdan, sorumluluk, hesap verme ve utanma kavramlarının çok fazla sorgulandığı bir ortam yarattı. Olay hakkında asıl konuşulması gerekenlerin yanında, akla kalbe ters ve insanları derinden yaralayan pek çok durum aynı anda yaşandı, yaşanıyor.
Vicdan bireysel bir özellik, kişisel bir muhasebe, pek çok ahlaki ve evrensel değeri içine alan, bir "doğru-yanlış" algoritması . Kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını kendiliğinden ölçüp biçtiği bir kişilik özelliği olarak tanımlanıyor. Felsefi yaklaşıma göre de, iç huzuru veya iç sıkıntısı vererek kişiyi uyaran bir yetenek; doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, ahlaklı olanı ya da olmayanı, adilliği, vefayı sorgulatan, insanı ezelden beridir gelen ilke ve ideallere bağlı olmaya teşvik eden bir duygu hali. Ahlaklı hayatın yapıtaşlarından biri vicdan; insanın ahlaki değerlerini kendiliğinden yargılamasına neden olan iç sesi.
Pek çok psikolojik ekolde önemli olan vicdan bireysel bir kavram olmasına rağmen insani ve ahlaki değerlere bağlılık ve bu değerlerin gücüyle de oldukça ilintili.
Utanmak, onursuz sayılacak ya da gülünç olacak bir duruma düşme nedeniyle bundan üzüntü duymak" diye tanımlanıyor ve bu duyguyu deneyimleyen kişiyi çok hızlı harekete geçiren, çok güçlü bir baskı yaratan, kendine sakladığı sır olmaktan çıkıp, kendisini ele verdiren de bir duygu. Üstelik utanmanın insanın bedeninde yarattığı bir tepki de var, utanan insanın yüzü kızarır.
Çok değerli diğer bir kavram da hesap verebilirlik, temeli de sorumluluk duygusu.
Vicdani yargılamayı yapan, ahlak ve evrensel değerlere zıt olan yanlışı ayırt eden bir birey, hatasından utanır ve suçluluk duyar. Utanmakla suçluluk hissetmek arasında da güçlü bir ilişki var, psikologlar utancın suçluluk duygusundan daha güçlü bir duygu olduğunu belirtiyorlar.
Aşırı özgüven, kendini beğenme, sürekli beslenen öfke ve intikam arzusunun utanma duygusunu unutturduğu belirtiliyor. Duygusal, entelektüel, sosyal açlık, sevgisizlik insanın kendini denetlemesini, yargılamasını imkansız kılıyor ve utanmazlığı besliyor. İnsanlar yanlışları veya ihanetleri sonrasında kendini cezadan ve utançtan kurtarmak için yalan, gerçeği çarpıtma, başka hedef gösterme, suçlama ve bu yolla kendilerini utanç ve suçluluk hissetmekten uzaklaştıran taktikler geliştiriyor.
Kendini kurtarmak, cezadan ya da ayıplanmaktan kaçmak için yalanla örtmek yerine kendine “Ben bunu niçin yaptım” sorusunu kendine soranlar, davranışının sorumluluğunu alan, sonucunu kabullenen ve hesap verenlerdir. Yaptığı bir hatadan sorumlu tutulacağının bilincinde olanlar, davranışlarını buna göre düzenler ve doğru yolu takip ederek, vicdani huzurlarını da düşünerek yaşarlar. Her ne kadar toplum olarak davranışları yargılasak da, utanan insanları daha çabuk kabulleniyoruz. Çünkü kendi vicdanlarıyla baş başa kalabilme yeteneğine sahip olan, kendisi ile cesurca yüzleşebilen ve kendine ve topluma karşı sorumluluk duyguları gelişmiş olanlar ve samimiyetle utananlarda her zaman umut vardır.
Vicdan ve Utancın Toplumsal Etkisi
İnsanın kendini sorgulaması, yargılaması kendi iç dinamiklerinin farkına varmasıyla doğru orantılı. Bunu başarabilmek, içindeki iyi, ahlaklı ve doğru potansiyeli geliştirmek ve beslemek, olayların veya insanların özündeki gerçekleri anlayabilme ve sezgiyle hareket edebilme yeteneği olarak ifade ediliyor. Ve utanma, her ne kadar kafa karıştıran, fayda ve zararları bir arada barındıran bir duygu olsa da, aynı zamanda sosyal ilişkileri düzenleyen, daha olumlu düzgün bir karakter geliştirmeye teşvik eden, insanların sosyal etkileşimlerini besleyen, yaşamdaki sosyal normları korumayı sağlayan bir duygu.
Dünya nereye gidiyor? Evrensel Değerlerin Bağlayıcılığı
Her ne kadar bireysel görünse de, oldukça uzun süredir evrensel değerler, ahlaki kurallar ve sosyal normların uğradığı erozyon ve bu erozyonun olaylara karşı toplumsal tepkilere etkisi gelecek için en büyük tehditlerden biri. Bu sadece benim fikrim değil "Dünya nereye gidiyor böyle? Bu insanlara ne oldu? Ne zaman bu kadar duyarsız , umursamaz olduk? Eskiden olsa insanlar yerin dibine girer, hatta yok olmak isterlerdi, şimdi bu arsızlık nedir?" diye sorgulayanların sayısı oldukça fazla. Çünkü endişeliyiz ve korkunç bir faciada yaşananlar endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.
Dünya Ekonomik Forumu'nun 2025 Küresel Risk Raporu'nda önümüzdeki 2 yılda dünyayı tehdit eden risklerde ilk 10'a giren Sosyal Bölümlenme (Societal fragmentation) başlığında toplumsal sınıflaşma ve sınıfların birbirine yabancılaşmasına dikkat çekiliyor. Sosyal sistemde parçalanma ya da bölünme , sosyal sistem ile onun parçaları arasındaki bağlantıların eksikliği veya yokluğu nedeniyle sistem çelişkilerinin ortaya çıktığı bir durumu, öte yandan, kişiler arası ilişkilerde parçalanma, insanlar ve sosyal gruplar arasındaki insan ilişkilerinin bozulmasını ifade ediyor.

Rapora göre toplumsal kırılmalar genel risk manzarasının merkezinde yer alıyor. Gelir eşitsizliği en merkezi risk olarak algılanıyor ve bu durum ve diğer risklerin hem tetiklenmesinde hem de bunlardan etkilenmesinde önemli bir rol oynuyor. Bu eşitsizlik ve uçurumlar karşılıklı güvenin zayıflamasına ve ortak değerlere ilişkin kolektif duygumuzun azalmasına yol açıyor. Özetle şu anda en küçüğünden büyüğüne gelir uçurumları toplumsal bölünmenin hızlanmasına neden oluyor ve toplum olarak hareket etme ve tepki vermeyi güçleştiriyor.
Peki sadece gelir eşitsizliği mi? Kişilerin vicdan duygusunu, iç huzursuzluğunu değersizleştiren pek çok yapay ve yanlış bilgi (dezenformasyon), şişirilmiş karakterler, abartılı zenginlik şovları insanların, özellikle gençlerin doğruyla yanlışı ayırt etmesini zorlaştırıyor.
WEF Küresel risk raporu sosyal bölünme ve eşitsizliğin, sosyal istikrarsızlık nöbetleri ve sebep olabileceği iç siyasi ve jeostratejik dalgalanmalarla ne kadar ilişkili olabileceklerine işaret ediyor ve bu ikilinin gelecek için takibe alınması gereken risk çifti olduğunu belirtiyor.
Utanç, bir toplumda değerlerin ne kadar benimsendiğini gösteren bir işaret de aynı zamanda. Sosyal medyaya bakın, uzman olsun olmasın herkes duayen; sosyal medya platformları adeta pornografik, binlerce takipçi ile kendini bir şey sananlar, eften püften, bolca küfür kıyamet çer çöp paylaşımlarla dolu. Temel insani değerler aptallık olarak gösterilirken, bunlara zıt tutumlar marifet sayılıyor, daha da kötüsü sosyal medya takdiri olan "like" (beğeniler) ve yeniden paylaşımlarla ödüllendiriliyor! Bu ödüllendirmeler bunu yapanların kendilerini çok büyütmelerine, hadsizleşecek kadar kendilerini haklı görmelerine ve her defasında daha da cüretkar davranmasına çanak tutuyor.
Kof, sadece boş boş atışma ve saçma sapan konuşmalarla dolu, faydasız ve seviyesiz televizyon programlarında sürekli yaptığından utanmayan, hesap vermeyen, mahcup olmayan, hep haklı, arsız ve baskıcı tavırlar gösteriliyor. Denk geldiğimde bir köfte harcı ya da börek hamuru için yaratılan yüksek tondan tartışmalara ve insanların takındığı saldırgan tavırlara hayretler içinde kalıyorum. "şu anda ben ne seyrediyorum" diye kendime soruyorum. Dozu gitgide artan bulaşıcı bir seviyesizlik, niteliksizlik, pespayelik!
Bireysel veya toplumsal düzeyde düzenleyici ve kendini denetleyici işlevi olan utanma duygusunu bozan, topluma git gide yerleşen, vicdani sorgulamaları değersizleştiren bir utanmazlık kültürü her geçen gün güçleniyor ve bu eğilim, toplumsal değerlerin, dayanışmanın ve bağların zayıflamasına, kısaca toplumsal ayrışmaya neden oluyor.
Komplo teorisi tadındaki bu sorumu herkesin düşünmesi için buraya bırakıyorum.
"Bu toplumsal erozyon beklenmedik bir sonuç mu? Kitleleri bu seviyesizliğe maruz bırakan sosyal, işitsel ve görsel medya, bu etkili gücünü neden evrensel değerleri güçlendirmek için kullanmıyor?"
Sonuç olarak bir toplumun kaçıncı kez acı bir olay karşısında bir arada durup güçlü bir tepki vermediğine, kendi kurtuluşuna sevinmesine, acıyı yası umursamamasına şahit oluyoruz.
Sosyal medyada akışlarda denk geldiğim, zengin fakir (gelir eşitsizliğinin yarattığı ayrışma) postları, emeği, unvanı, masum çocukluğu, anneliği, babalığı, tatil yapma isteğini değersizleştiren, hani neredeyse oh olsun demedikleri kalmış kimi söylemler açıkçası insanlık adına çok üzücü, yaşanan kutuplaşma çok endişe verici.
Ölüm acısının sınıfı olmaz! Böyle bir korkunç ölüme, zengin diye ayrıştırılan insanların layığı denir mi? Hayatını kaybedenler emeğiyle kazanan eğitimli insanlar ve aileleri, evladını kayak kursuna gönderen anne babaların biricik evlatları, otelin çalışanları. Hayatını kaybedenlerin 36'sı çocuk! Vicdana, akla, insanlığa ne oldu?
Sosyal medyada aydın geçinenlerin paylaşımlarına bakıyorum, aklı selim ve nezaketten yoksun resmen aşağılıyor, küçük görüyor, bela okuyor, kibir almış başını gitmiş! Ne farkınız kaldı eleştirdiklerinizden?
Atışmak, birbirine saldırmak yerine ortak istek, düşünce ve insani tavırda birleşmeliyiz.
YAS var.

Kartalkaya'da korkunç yangında giden hayatların acısı da toplumda hak ettiği karşılığı bulamadı ne yazık ki. Sadece kendi acımıza mı yas tutacağız? İnsana, hayata duyulan , başkasının acısına gösterilen hassasiyet ve saygıya ne oldu?
İnsan hayatını hiçe sayan vicdansızlığın haklı hiç bir sebebi olamaz. Otelin içini dışını gördük hepimiz, bu tedbirsizliğin bu umursamazlığın üstü örtülemez. Otele yangın güvenliği açısından yeterli not verdiren de, veren de, bunu bildiği halde kamu vicdanına rağmen sessiz kalıp şikayet etmeyen de, yetki alanı kavgası arasında önemsizleştirmeye çalışan da, otelin hala dumanı tüterken tatiline kaymaya devam eden de kusura bakmayın vicdan yoksunudur, utanç yoksunudur.
Sevdiklerini yitirenlerin çığlık çığlığa feryatlarını duymuş, toplumca bağrımıza oturan kocaman hüzün kayası ile "şans eseri yaşıyoruz" dehşetine kapılmış vicdanlı, doğruyu yanlışı ayırt edebilen, sorumluluk sahibi milyonlarca insan, en başta bir özür dilenmesini ve hesap verilmesini bekliyor.
Bu hesabı vermemek için sosyal parçalanma ateşine körükle gitmek dahil olmak üzere hayatın akışını, gündemini manipüle eden her türlü hareket, söylem ve haber diri diri yanan canları, yaşanan acıyı, gözlerin içine baka baka söylenen yalanları, insanlıktan nasibini almamış vicdansızlığı, umursamazlığı, hırsı ve utanmazlığı unutturamaz.
Vicdan kişinin kendi yargıcı, bu kendini yargılama sonucunda duyulan utanç da yalanın, arsızlığın, utanmazlığın önündeki en büyük engel.
Son günlerde duyduklarımdan ve gördüklerimden ben utandım, sebep olanlar, konuşanlar utanmadı. Toplumun refahı, iç huzur, adalet duygusu ve güvenin güçlenmesi için yüzü kızaran, utanmayı bilen insanlara ihtiyaç var.
Sabır, dayanma gücü ve başımızı yastığa huzurla koymayı diliyorum.
NOT: Otelin sigortalarına dair çok yorum ve soru geliyor. Olayın korkunçluğu ve üzüntüden açıkçası bu tip olaylarda hangi sigortalar devreye girer diye yazmak içimden gelmedi. Bu konuyu hafta içinde yazacağım.
Bu vesile ile yakın zamanda konu hakkında yapmış olduğum bir paylaşımımı burada da tekrar ederek bitireyim yazımı:
Kaç gündür gördüğüm paylaşımlarda "gideceğiniz otelin yangın önlemleri yeterli mi? Depreme dayanıklı mı kontrol edin" tavsiyeleri var.
Bunların tümü iyi niyetli tavsiyeler elbette ama lütfen!
Bir dakika 👆:
📍 Ben kendi halinde bir insanım. Bir yere gittiğimde bu kaygıları taşımamalıyım! Nerden bileyim? Neden bileyim? Bütün bunlar için evrensel ve ulusal standartlar var, bir sorumluluk silsilesi ve silsilenin en başında ülkenin yönetimi var.
📍 Birinci sorumluluğu insanların can güvenliğini sağlamak ve korumak olan kurumlar için vatandaş olarak vergimi vererek, sorumlu davranarak, emeğimle üzerime düşeni yapıyorum.
📍 Herkes NFPA den, deprem yönetmeliğinden anlamak, bunları bilmek zorunda mı? Elbette değil. Aksi halde herkes kendi güvenlik standardını ister; NFPA yetmez üstüne şu da olsun mu diyeceğiz?
📍 Bir otele giderken elbette yerine, fiyatına, yemeğine, plajına, tesislerine, yorumlarına, aktivitelerine, artık tatilde ihtiyaç duyabileceğim nesi varsa ona bakarım. Duman detektörü var mı, varsa çalışıyor mu nasıl bilebilirim? Tek tek yangın tüplerini mi kontrol edeceğim? "Hmm yangın güvenlik sistemi jeneratöre bağlı mı? Su deponuz kaç litre" diye mi soracağım?
📍 Sokağa adımımı attığım anda işini yapan herkesin gereken mesleki yetkinlik ve tecrübeye sahip olduğuna inanmak zorundayım.
Sorumluluğu üzerinden atmak isteyen kurumların atışmalarını seyretmek mi kaderimiz? Bu kaçıncı?
Sadece mesleki liyakat yetmez, vicdani ve insani liyakat da gerekli.
Çok üzgünüz çok.
#kartalkaya #bolu #yangin #olum #sosyalbolunme #vicdan #ihmal #onlem #insan #deger #ilke #utanc #fire #societalfragmentation #universalvalues #disaster #facia #skiresort #otel #kayak #people #shame #remorse #conscious #accountability #liability #guilt #soldarity #yas #grief #culture #aci
Blog yazıları
6 Şubat 2023 S4,17 -7,8Mw 1 dakika 20 Saniye
Kriz Sonrası Yaraları Sarmak Anlayışı Değiştirmek
Comments