top of page

KİŞİ KENDİNDEN BİLİR İŞİ

Güncelleme tarihi: 4 gün önce



Geçenlerde gördüğüm Heinrich Hinrichsen'e ait olduğu yazılan söz çok hoşuma gitti.

"Her insanda tek bir şey dikkatimi çeker; düşünce tarzı. Düşüncede güzellik yoksa takdir edilecek bir şey de yoktur."


Bu aralar en çok aradığımız, bulduğumuzda sığındığımız, nadir "an" lar, güzel düşünceler ve onların yarattığı güzel sonuçlar. Öyle büyük büyük şeyler de değil üstelik, eve geldiğinizde sevdiğiniz bilinerek hazırlanmış bir yemek; kaldırımda gördüğü çöpü alıp, çöp kutusuna atan herhangi bir insan; bir ricanızı kırmayan, içtenlikle yerine getirmeye çalışan biri.

 

"Kişi kendinden bilir işi", birinin başkaları hakkında yaptığı olumsuz yorumların ya da suçlamaların, aslında kendi iç dünyasını yansıttığını anlatan süper bir atasözü. Bu şekilde davrananlar, başkasının da kendisi gibi davranacağını varsayar, çünkü o davranışı yapabilecek birisidir zaten kendisi.


Bugün neden mi bu konuyu anlatıyorum? Çünkü son günlerde işittiklerimden yoruldum, üzüldüm ve "neden?" dedim kendi kendime. İnsanlar neden söylediklerinin başkalarına zarar vereceğini bildikleri halde sağda solda, bilip bilmeden; anlamadan, dinlemeden konuşur? Düşünürsek, aslında çok da kalabalıklarda yaşamıyoruz, yüz yüze bakıyoruz, koca koca insanlar neden bir yetişkin gibi sorgulamadan ve filtrelemeden, söylediklerinin, yaptıklarının bir gün gelip karşılarına çıkacağını düşünmeden davranır? Hatta daha da ileri gidip iftira atar, suçlar?


Farklı iş kollarında, konumda ve yerlerde insanlarla çok sık bir araya geldiğim bir hayatım var. Öyle örneklere şahit oldum ki! Bir gün biri geldi ve yan yana geldiğim biri hakkında beni uyardı. Hani laf vardır "bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!" Aynen böyle bir durum.


Sürekli aldatmakla itham edip darlayanların, yaptıkları suçlamalarının kat be kat fazlasını yaptığını gördüm. Başkası için 'O herkesi yarı yolda bırakır' diyenlerin, aslı ortaya çıktığında yolda bırakanın kendisi olduğu anlaşıldı. Kardeşim, canım dediklerini iki saniyede güncel tabiriyle "gömdüklerini" duydum. Üç kuruş için, ya da yüzü olmadığından kendini kurtarmak için birlikte çıkılan güzel yolları, hayalleri hiçe sayan, zamanında kendisine destek vermiş, arkasında durmuş olanlar hakkında atıp tutanlara ne demeli asıl !?


Yalanı sevmem (seven var mı diyeceksiniz, vallahi var, yalansız yaşayamayan o kadar çok insan var ki), gizli ajandaları olan insanları sevmem; ama en sevmediğim, başkaları hakkında atıp tutup, bu olayları bir de insanları manipüle etme maksadıyla evirip çevirip anlatanlar, kandırma ve kendini masum, mağdur gösterme çabalarıyla dolu ifadeleri. Bana göre yalan çok büyük günah.


Düsturum şeffaflık oldu her zaman. İtiraf edeyim, genellikle naif olarak tanımlanan bu tutumum nedeniyle zarar gördüğüm de oldu ama böyleyim, bu yaştan sonra değişecek halim de yok, farklı davranamam, bilen böyle bilsin.


Peki şeffaflık zayıflık mıdır?


Bence bu soru güç ve kırılganlık kavramlarının nasıl algılandığıyla doğrudan bağlantılı. Günümüzde güç, çoğu zaman duyguları bastırmak, kontrolü elden bırakmamak ve açık vermemek şeklinde tanımlanıyor ve bu yüzden biri duygularını, hatalarını ya da sınırlarını açıkça ifade ettiğinde, bazıları bunu “zayıflık” olarak görebiliyor. Bana göre şeffaflık zayıflık değil, cesaretin bir göstergesidir. Pek çok araştırma şeffaflığın empatiyi artırdığını, güveni pekiştirdiğini, kaygıyı azaltarak ilişkileri ve iletişimi kolaylaştırdığını ve kişisel gelişime olumlu katkılarını olduğunu gösteriyor. Ve şeffaflık özellikle liderlik, ekip çalışması ve yakın ilişkilerde duygusal zekânın ve özgüvenin bir yansıması olarak kabul ediliyor.


Ama gelin görün ki, bahsettiğim günümüz şartları, "açık vermemeliyim, güçlü durmalıyım, bilinmemeli " baskısı, şeffaflığı gölgeliyor.


"Amaan sende, her yer öyle, ağzı olan konuşuyor, takılma geç" diyeceksiniz belki ama insanların kişiliklerine, güvenilirliklerine saldırı mahiyetinde olan bu ifadeleri duymaktan ve bu konuda fikrimin sorulmasından çok rahatsız olduğum için bugün bu konuyu paylaşmak istedim.


Ne kadar insanlığa yakışmayan tutumlar olduğunu söylesek de yalan, ihanet, kuyu kazma, dedikoduymuş gibi gösterip iftira atmaların sonu gelmiyor.


Beni yakından tanıyanlar bilir, olaylara sağduyu ile yaklaşmayı tercih ederim ve sorgularım. Aklım ne diyor? Kalbim ne diyor? Mantıklı mı? Herhangi biri hakkında bir şey duyduğumda, ilk duyduğumla karar vermemeyi öğrendim zaman içinde. Hele bir de küçük bir topluluk ve yüz yüze bakan insanlar arasındaysa, hep daha fazlasını öğrenmeyi isterim. Çünkü tek kişinin lafı durumu anlatmaya yeterli olmayabiliyor. Deştiğimde durumun her zaman anlatılan gibi olmadığını gördüğüm zamanlar oldu. Her iki tarafın dinlenmesi ile başlayıp, konuya değen tarafların hissettiklerini ve algılarını anlamaya çalışırım. Çünkü, dedim ya, yüz yüze bakıyoruz. 'Ateş olmayan yerden duman çıkmaz' kolaylığına düşmemek gerek. Yetişkin olmanın önemli bir parçası da muhakeme, duyduğumuz birkaç kelime, tek kaynaktan gelen veri ile yola çıkıp kısa yoldan sonuca ulaşmak gibi bir lüksümüz yok.


Yüz yüze bakmak hem fiziksel yakınlık hem de duygusal ve sosyal sorumluluğun olduğu, katmanlı, zengin çağrışımlara sahip bir ifade. Sadece bir arada bulunmak değil, aynı zamanda hesap verebilirlik, empati ve ilişkilerin sürdürülebilirliği gibi derin anlamları var. Yüz yüze baktığımız ortamlar hem kendimiz hem de karşımızdakiyle dürüstçe yüzleşmeyi gerektirir, eğer yaptıklarımız ya da söylediklerimiz birine zarar verme potansiyeli taşıyorsa, yüz yüze gelmek vicdan muhasebesini de tetikler. Çünkü “Yüzüne bakamıyorum” demek, bu suçluluk kolay yönetilir bir hal değil.


Birinin kuyusunu kazmak stratejik bir hamle gibi görünse de, derinlerde çoğunlukla güvensizlik, kıskançlık, değersizlik hissi ve güç arayışı gibi psikolojik dinamikleri oluyor. Bir kontrol sağlama, baskı kurma çabası, menfaati kaybetme korkusu. Bunlar yüzeyde sadece etik dışı gibi görünse de, daha derinde kişilik yapılanmaları, savunma mekanizmaları ve duygusal ihtiyaçlarla ilintili psikolojik dinamikleri de olduğunu düşünüyorum.


Bazıları, başkalarının varlığını kendilerine tehdit olarak algılar ve onları aşağı çekmeye çalışabilir. İşte kuyu kazmak, bu bağlamda bir denge kurma (!) çabası, “Ben yükselemiyorsam, o düşsün.” demek. Kendi bastırdığı kıskançlık, öfke ya da suçluluk duygularını başkasına yönelterek, zarar vermeye hakkı olduğunu, kendini haklı görme ihtiyacını "yansıtma" (projection) olarak bilinen bir savunma mekanizmasından tetikleniyor olabilir. Kimileri de güvenmekte zorlanır ve güvensizlik, manipülatif ve sabote eden davranışlara yönlenmelerine neden olabilir.


Tabi bir de narsistik, içinde hiçbir iyilik kırıntısı barındırmayan, tamamen zarar verme niyetiyle, safi kötü biri olma gibi haller var ki bu kişilik özelliklerine sahip bireyler, başkalarının duygularını önemsemeden, stratejik ve çıkarcı şekilde hareket edebilirler.


Bir insanı seversiniz, sevmezsiniz, geçmişte bir husumetiniz olmuştur, olmamıştır ama eğer tanımıyor, tanışmıyorsanız, anlatılana şahit olmamışsanız konu hakkında fikir belirtmeden önce tekrar düşünün derim. Öyle ya, dedikodu denen şey kademe, mevki tanımayabiliyor, muhabbete dahil olayım diye konuya dalıveriyor kimileri. Bilip bilmeden konuşanların ya da farklı niyetleri olanların sözleriyle hareket edip, farkında olmadan eylemlerine ortak oluyorsunuz belki de. Belli olmaz, malum dedikoduculuğun doğası, o gün 'eksik kalmayayım' diye sarf ettiğiniz bir kelamı duyan, bir bakmışsınız, yemeden içmeden koşup başka bir kapıya yetiştirmiş.


Sözü bitirmeden belirteyim, hakkında söylentiler yapılan taraf susuyorsa, bu söylentileri haklı çıkarmaz. "Sükut ikrardan gelir" sözünü bilirsiniz. Biri bir iddiada bulunur, diğeri susarsa, bu suskunluk çoğu zaman “demek ki doğruymuş“ gibi algılanır. Peki o zaman önemli bir soru: suskunluk bir kabulleniş midir, yoksa bazen en güçlü itiraz sessizlikte mi saklıdır? Bence bu çok derin bir insanlık hali. Sessizlik her zaman teslimiyet anlamına gelmez, bazen düşünmektir, bazen zarafettir. Evet, susmak en güçlü cevaptır ama bazen de fırtınadan önceki sükûnettir.


Sağduyu ve Objektiflik kılavuzunuz olsun.


Keyifli pazarlar



Blog Yazıları




Comments


bottom of page