ZORUNLULUK MU? FIRSAT MI? YEŞİL DÖNÜŞÜM VE SİGORTA (Yeşil Seri-1)
- Zeynep Turker
- 8 Nis
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Nis

Bugünden itibaren birkaç hafta boyunca Yeşil Dönüşüm ve Sigorta sektörü ilişkisini anlatmaya çalışacağım. Yeşil dönüşüm küresel bir öncelik ve yeşil dönüşüm, sürdürülebilirlik ile sigorta sektörü arasında çok güçlü bir hedef birliği ve bağ var.
Yeşil Seri'nin ilk yazısı "Yeşil Dönüşümün Hikayesi".
Son iki asırda enerji kaynaklarımız büyük ölçüde değişti. Sanayi Devrimi'nden önce insanlar evlerini ısıtmak ve yemek pişirmek için odun ve gübre yakıyor, tahıl öğütmek için kas gücüne, rüzgâra ve su değirmenlerine güveniyorlardı. Ulaşım, atların ya da diğer hayvanların çektiği arabalarla sağlanıyordu. 16. ve 17. yüzyıllarda ekonomiler büyüdükçe ve daha karmaşık hale geldikçe hem hanelerin hem de endüstrilerin artan tüketiminde kullanılan yakacak odun ve odun kömürü fiyatları kıtlık nedeniyle hızla yükseldi, Sonuç olarak, sanayileşmekte olan ekonomiler yeni ve daha ucuz bir enerji kaynağına ihtiyaç duydular ve ilk büyük enerji dönüşümü başladı. "Kömür"
Kömür kullanımı ve üretimi arttıkça üretim maliyetleri azaldı. Eş zamanlı olarak, teknolojik ilerlemeler ve revizyonlar kömürden faydalanmanın yeni yollarını ortaya çıkardı.
Sanayi Devrimi'nin arkasındaki en önemli teknolojilerden biri olan buhar makinesi büyük ölçüde kömüre dayanıyordu ve evleri ısıtmak, yemek pişirmek için de kömür kullanıyordu. 1900 Lü yılların başlarında kömürün küresel enerji karışımındaki payı %47,2'ye ulaştı.
Buhar makinesi, yağ lambaları, içten yanmalı motorlar ve elektriğin geniş ölçekli kullanımı gibi yeniliklerle gelen değişimler, tarımsal bir küresel ekonomiden endüstriyel bir ekonomiye geçiş sürecinde daha verimli enerji kaynakları ihtiyacını doğurdu.
Petrolün önemli bir enerji kaynağı haline gelmesi ise,1859 da ilk ticari petrol kuyusunu inşası ardından,neredeyse100 yıl sonra oluyor. Otomobillerin seri üretiminden önce çoğunlukla aydınlatma için kullanılan petrol , içten yanmalı motorlu araç üretiminde montaj hatlarının kurulmasıyla artmaya başlıyor ve ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra araç alımları arttıkça petrole talep de yükseliyor. Benzer şekilde, brülörün icadı ve sonrasında devreye giren boru hatlarıyla, gaz evlerde ısınma, yemek pişirme, su ısıtıcıları ve diğer cihazlar için önemli bir enerji kaynağı haline geliyor ve petrol ve gazın enerjideki yükselişi başlıyor.
Günümüzde kömür ev ısıtma alanını gaz ve elektriğe, ulaşımı ise petrole kaptırmış olsa da düşük maliyeti, geniş rezervleri ile dünya genelinde enerji ihtiyacını karşılamak için hala en önemli kaynak.
Ancak, kömür kullanımıyla birlikte gelen hava kirliliği ve sera gazı emisyonları gibi çevresel sorunlar oluşuyor. Bu durumlar önemli iklim değişikliği, su kaynaklarının kirlenmesi ve insan sağlığını tehdit eden ciddi çevresel sıkıntıların da kaynağı olunca, başka zararları da tetikleyen bu etkiler nedeniyle 1970'lerde çevre hareketleri başlıyor ve "sürdürülebilir" uygulamalara duyulan ihtiyaca dikkat çekiliyor.
Zaman içinde petrol ve petrol ürünlerinin de kömürden aşağı kalmadığı, doğaya ve insan sağlığına zararlı etkileri görülmeye başlanıyor. Hem denizden hem de karadan çıkarılabilen petrolün , yeraltından çıkarılmasından işlenip türlü ürünler halinde piyasaya sürülmesine kadar her aşamasında doğaya ve çevreye verdikleri zararları fark ediliyor. Deniz ve okyanuslardaki kirliliklerin başlıca sebeplerinden biri genellikle deniz yoluyla taşınan , taşınma esnasında kargo gemilerden veya tanker çarpışmalarından denize süzen petrol veya türevi ürünleri. Yine araçlardan veya sanayi tesislerinden gaz halinde atmosfere karışan yakıt atıkları yağmur ve kar olarak denize ve karaya karışarak tüm canlılar için , petrol ürünlerinin yanması sonucu atmosfere dağılan zehirli gaz atıklar öncelikle havadaki olması gereken oksijen ve azot dengesini bozduğu için de insan sağlığı için çok ciddi bir tehdit haline geliyor. Hastalıklar artıyor, yeni hastalıklar baş gösteriyor, biyolojik çeşitlilik tehlikeye giriyor,
İnsanlık sanayileşme ile gelen yeni yaşam tarzları ve birbiri ardına doğan ihtiyaçları karşılamaya odaklanmışken, diğer tarafta dünya hızla kirlenmeye, doğa yok olmaya, bazı hayvanların nesilleri tükenmeye ve bunlardan tetiklenen politik, ekonomik ve sosyal sorunlar baş göstermeye başlayınca önceleri birkaç aktivist seviyesindeki farkındalık, dünya genelinde gitgide yayılmaya başlıyor.
Yeşil teknoloji kavramı, hızlı sanayileşme ve kentleşmenin önemli ölçüde çevresel bozulmaya yol açtığının anlaşıldığı sanayi devrimi sırasında ortaya çıkmış bir kavram. Yeşil dönüşüm de çevre bilincinin artması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin ön plana çıkmasıyla başlayan bir hareket. Bu dönüşüm iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden kaçınmanın sera gazı emisyonlarında bir azalma gerektirdiğinin fark edilmesinden güç alarak tetikleniyor.

Yeşil Dönüşümün önemli dönüm noktalarına gelince;
1960'lar ve 1970'lerde çevre hareketleri, sanayileşmenin çevresel etkilerine dikkat çekmeye başlıyor. Tarımsal kimyasalların çevreye zararları vurgulanıyor.
1972'de İsveç'in Stockholm şehrinde düzenlenen BM Çevre Konferansı, çevre ve kalkınma arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor.
1987 - Brundtland Raporu: BM tarafından hazırlanan hedefleri, sürdürülebilir bir kalkınma yolu arayışında çok taraflılık ve ulusların karşılıklı bağımlılığı *Ortak Geleceğimiz* raporu ile sürdürülebilir kalkınma kavramını tanımlanıyor ve yeşil dönüşümün temelleri atılıyor.
1989 - Yeşil Ekonomi Kavram: Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan bir raporda, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliği ön planda tutan ekonomik büyüme modeli olarak yeşil ekonomi kavramı gündeme geliyor
2008 Küresel Ekonomik Krizi- 2008-09 küresel mali krizi, küresel kredi sıkışıklığına ve kırılgan mali piyasalara yol açarak derin bir ekonomik durgunluğa neden olmuştu. Aynı zamanda, 2009 yılında Kopenhag'da düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı (COP15) öncesinde kamuoyunun iklim değişikliği konusundaki endişeleri de artmıştı. Sonuç olarak, bazı hükümetler ekonomik teşviklerinin bir kısmını temiz enerji yatırımlarına bağladılar. Bu kriz, mevcut ekonomik modellerin sürdürülebilir olmadığını gösterdi ve yeşil ekonomiye geçişi hızlandırdı.
Günümüzde yeşil dönüşüm, ana hedefi, küresel sıcaklık artışını kontrol altına almak ve iklim değişikliği etkilerini en aza indirmek olan 2015 de imzalanarak 2016 da yürürlüğe giren Paris Anlaşması gibi küresel girişimler ve 2019 da yayınlanan ve 2050 de tüm Avrupa nın "Karbon Nötr" olmasını hedefleyen Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi ülkelerin de eylemler üzerinde mutabık kaldığı ve ortak taahhütlere imza attığı bölgesel stratejilerle destekleniyor. Ülkemiz de Paris İklim Anlaşması'nın onaylanması ve Yeşil Mutabakat Eylem Planı gibi adımlarla bu sürecin destekçilerinden.
Yeşil dönüşüm, geleneksel, kaynak yoğun ekonomik ve toplumsal modellerden daha sürdürülebilir, çevre dostu sistemlere geçiş sürecini ifade ediyor. Bu süreç, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı ve çevresel bozulma gibi kritik sorunları ele almayı amaçlarken ekonomik büyümeyi ve toplumsal eşitliği teşvik etmeyi hedefliyor.
Yeşil dönüşümün temel unsurlarına gelince, bunlar;
Karbon Salınımını Azaltma (Dekarbonizasyon): Fosil yakıtlara bağımlılığı azaltarak güneş, rüzgar ve hidroelektrik gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmak.
Döngüsel Ekonomi: Atıkları en aza indirerek ürünlerin yeniden kullanılması, geri dönüştürülmesi ve uzun ömürlü tasarlanması.
Sürdürülebilir Uygulamalar: Tarım, ulaşım ve inşaat gibi sektörlerde çevre dostu yöntemler uygulamak.
Sosyal Eşitlik: Geçişin adil ve kapsayıcı olmasını sağlamak, kimseyi geride bırakmamak.

Amaç "Yaşanabilir Bir Dünya"
Teknolojik yenilikler bu değişimlerin en büyük itici gücünü oluştururken aynı zamanda daha temiz enerjiye yönelik harekette de kilit oyuncu konumundalar.
Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar, çevresel etkileri azaltma ve sürdürülebilir enerji sağlama potansiyeline sahip. Ancak geçmiş deneyimler, enerji dönüşümünü kolaylaştırmak için sadece üretim kapasitesi eklemenin yeterli olmadığını göstermiş. Kömür için madenler, kanallar ve demiryolları; petrol için kuyular, boru hatları ve rafineriler; elektrik için jeneratörler ve karmaşık şebekelere ihtiyaç duyulduğu gibi düşük karbonlu kaynaklara tam bir geçiş, enerji tüketim alışkanlıklarımızdaki değişikliklerin yanı sıra doğal kaynaklara, altyapıya ve depolama alanında büyük yatırımlar yapılmasını gerektiriyor.
Türkiye Sigorta Birliği bu hafta Sigorta Sektöründe Sürdürülebilirlik Kılavuzu yayınladı.
Sürdürülebilirliği, günümüz toplumlarının mevcut ihtiyaçlarını karşılarken, gelecekteki nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kapasitesini tehlikeye atmadan kaynakların etkin ve dengeli bir şekilde yönetilmesini ifade eden kapsamlı bir kavram olarak tanımlandığı kılavuz, şirketlerin çevresel etkilerini yönetmekten, toplumsal katkılarına ve kurumsal yönetişim uygulamalarına kadar geniş bir çerçevede değerlendirilmesini mümkün kılan ve sadece risklerin yönetilmesi değil, aynı zamanda fırsatların değerlendirilmesi için de kapsamlı bir çerçeve sunan ESG ( Environment- Social-Governance/ Çevre Toplum ve Yönetişim) ve Sürdürülebilirlik ilişkisi için bir başvuru kaynağı.
Sürdürülebilir bir gelecek inşa etme gayreti içinde olan dünyada yeşil dönüşüm, bireyler ve sigortanın çok güçlü bağları var.
Sigorta sektörü, yeşil dönüşümün finansal altyapısını sağlamlaştırırken aynı zamanda çevreye duyarlı bir ekonomi inşa etmede bir köprü görevi görüyor. İklim değişikliği ve doğal afetlerin artan etkileriyle mücadelede kritik bir rol oynayan sigortacılık, çevre dostu projeleri destekleyerek yenilenebilir enerji, yeşil binalar ve sürdürülebilir tarım gibi alanlarda risk yönetimine destek olurken aynı zamanda karbon ayak izini azaltmak için hayata geçirilen yüksek teknoloji ve yenilik içeren sürdürülebilir uygulamaların risklerine teminat sağlayarak finansal dayanıklılığına katkıda bulunuyor..
Değişim insanda başlar unutmayalım. Sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarını benimseyen her birey ve işletme yeşil dönüşümün temel taşıdır. Açık kalan ışıkları kapatmak, suyu boşa harcamamak gibi son derece kolay uygulanabilir ve göze önemsiz gelebilen enerji tasarrufu davranışları, geri dönüşüm ve çevre dostu ürünlerin kullanımı gibi bireysel çabalar, toplumsal dönüşümün temelini oluştururken, aynı zamanda gelecekte yeşil dönüşüm bayrağını devralacak, çevre bilinci ile yetişmiş genç nesilleri yetiştirmesiyle son derece azımsanmayacak etkiye sahip aslında.
Sigorta sektörü bireylerin ve işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerinde , finansal güvenliğini sağlayarak gelecek hayallerini ve beklentilerini gerçekleştirmelerine destek olur.
İşte bu nedenle geleceğin yapıtaşlarını oluşturan yeşil dönüşüm, sürdürülebilirlik ile sigorta sektörü arasında çok güçlü bir hedef birliği ve ilişki var. Birkaç yazı boyunca sigorta sektöründeki sürdürülebilirlik, ESG uygulamaları ile sigorta ve yeşil dönüşüm yatırımlarında sigortanın rolü ve yaratıcı çözümlerini paylaşacağım.
"Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı, onu torunlarımızdan ödünç aldık."
Kızılderili Atasözü
Dünya hepimizin. Sevgiyle kalın.
#sigorta #surdurulebilirlik #ESG #dayaniklilik #yesilekonomi #yesilenerji #sigorta #reasurans #riskyonetimi #yesildonusum #gelecek #afet #iklimdegisikligi #netzero #decarbonization #greentransition #greeneconomy #pollution #awareness #riskmanagement #sustainability #renewableenergy #equity #health #peace #baris #esitlik
Faydalı Bağlantılar
İlgili Blog Yazıları
Comments