top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Turker

SİGORTA MALİYETE DEĞER Mİ?

 

"Yıllardır sigortaya para ödüyorum ve hiç tazminat talebinde bulunmadım. Paramı boşa mı harcıyorum?"

  

Sigorta sektöründe yıllardır çalışan biri olarak sık duyduğum ifadelerden biri. Sahip oldukları, sağlığı ya da diğer riskleri için bir çeşit sigortası olan pek çok kişi ve kurum, sigortanın ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve buna değip değmeyeceğini zaman zaman aklından geçirir. 

 


Sigorta maliyetleri söz konusu olduğunda, bunu "değmez" olarak yorumlayanların çoğunun aslında sigorta sektörünün bir ekonomide ne kadar kritik bir rol oynadığı konusunda pek fikri olmadığını söyleyebiliriz. Finansal okuryazarlığın önemi burada ortaya çıkıyor.

  

Finans endüstrisinin önemi, bu sektör ayaklanamayacak kadar zayıflayıp, enkaza döndüğünde ve bunun sonucu olarak  ekonomi kaçınılmaz olarak çöktüğünde trajik bir şekilde ortaya çıkıyor.

 

Kara Çarşamba olarak bilinen 2001‘de yaşadığımız ekonomik krizi hatırlayın. O dönemde yaşanan Körfez Savaşı, 1994 krizinin süren etkisi,  önemli ticaret pazarlarımızdan Rusya'nın krize girmesi, 1999 Marmara depremi ve 2000 yılındaki ekonomik sorunlarla birlikte zaten kırılgan olan ekonomi, ülkedeki  yüksek enflasyon, yüksek bütçe ve dış ticaret açığı, döviz kuru oynaklıkları ve sürdürülebilir ekonomi politikalarının üretilememesi, yapısal reformların eksikliği ve  ve bankacılık sisteminin denetimsiz bırakılması gibi nedenlerle 2001 yılı Şubat ayında kriz patlamıştı. 2001 krizi hem finansal piyasalar hem de Türk Lirası'nın değeri üzerinde yıkıcı etkilerle sonuçlanmış bir ekonomik krizdi. Bu krizde 24 banka battı.

 

Ülke ekonomisi bu çöküşü yaşarken, yüzbinlerce insan işsiz kaldı, bireysel borçlar bir günde katlandı, yaşam maliyetleri inanılmaz yükseldi ve hepimiz fakirleştik.


 Bugün dünya devi markalardan biri iflas etse, ekosistem kısa bir süre için sarsılsa da, ekonomiler alaşağı olmaz. Peki ya dünya devi sigorta şirketlerinden veya bankalardan biri çökerse? Sermayenin dolaştığı bu kritik sistem bozulduğunda, diğer endüstriler ne kadar kuvvetli olursa olsun, tüm dünya panik havasına girer. 2007 yılında ABD de bankacılık ve finans sektöründe meydana gelen, önce Avrupa’ya sonrasında da bütün dünyaya yayılan krizi hatırlayın. ABD konut kredisi balonunun patlamasıyla birlikte başlayan olaylar, bankalara yüksek risk binmesine, tüm menkul kıymetlerin değerlerinin dibe vurmasına, beraberinde küresel finans kuruluşlarının zarar görmesine, Lehman Brothers'ın iflas etmesine ve ABD bankalarının krize girmesine sebep oldu. FED'in baskısıyla iflasın eşiğindeki bir diğer banka olan Merrill Lynch 16 Eylül'de Bank of America'ya satıldı. O tarihte dünyanın en büyük sigorta firması olan AIG, 2008 yılı finansal krizinde iflasın eşiğine geldi. Bu büyük şirketin iflası, ABD merkez Bankası tarafından mali yardım yapılarak önlendi.


Bu ve sonrasında da devam eden global ya da yerel krizler sonrasında ülkeler, finans sektörünü denetim ve işleyiş bakımından güvenli ve sürdürülebilir hale getirebilmek ve dayanıklı olmasını sağlamak için aldıkları tedbirler, sıkı ekonomi politikaları, yeni düzenlemeler, uygulamalar ve programlarla toparlanma sürecine girdiler.

 

Evet, gerçekten hayatımızın bir günde değiştiği çok zor ve kötü günleri hatırlattığım bu kısmı burada bırakalım ve sigortaya geri dönelim.

 

Sigortanın asıl işlevi  iç huzur ve iç rahatlığı olarak bilinse de aslında hepimizin fark etmesi gereken kilit nokta, sigortanın çok daha önemli bir amaç olan sermayenin likiditesi  için önemli bir araç olduğu gerçeği.

 

"Likidite" bir varlığın kolay şekilde kayıpsız olarak nakde çevrilebildiğini ifade eden çok sık duyduğumuz bir ekonomik terim. Likiditenin yüksek olması, söz konusu varlığın hızla nakit paraya dönüştürülebileceği anlamına geliyor. Kaynağı tüzel yada özel kişiliğe ait olması fark etmeksizin, paraya çevrilebilen tüm aktifler likidite olarak kabul ediliyor (Bir kişiye ait ev, araba gibi gayrimenkuller yada bir şirkete ait tahvil ve benzeri menkul kıymetler gibi).

 

Ekonomik krizler insanların kaynaklarını ve sermayelerini korumak için kendilerini dondurdukları, harcama yapmadıkları ve sakladıkları dönemleri tetikliyor. Halbuki sistemin devamı ve yaşaması için paranın sistemde dolaşması gerekir.

 

Peki sigorta likiditeye nasıl hizmet eder?

 

Her zaman yazdığım gibi sigorta önemli bir risk transferi. Belli bir ücret karşılığında riskimizi sigorta şirketine devrediyoruz. Peki devretmediğimiz durumda ne olur?

Bir -Yeterli paramız ya da kaynağımız varsa, yaramızı kendi imkanlarımızla sararız ( risk iştahımız yüksektir),

İki - Biraz kendi paramız biraz kredi ya da borçla kaybımızı yerine koymaya çalışırız ya da

Üç, ne elde kalmıştır ne avuçta, dımdızlak ortada kalırız.

 

Sigorta harcama gücünde bir kaldıraç görevi görüyor. Nasıl mı?

 

Dünyamızı küçültüp 100 evden oluşan bir minik bir dünya olduğunu varsayalım. Herkes oturduğu evin sahibi olsun. Diyelim ki bu evlerden her yıl 5 tanesi doğal afetler ya da yangın gibi insan eliyle çıkan bir olaydan ötürü zarar görüyor, bu zararların tamiri için gerekli tutar da ev başına ortalama 1 Milyon TL, toplamda 5 ev için de 5 Milyon TL olsun (modelleme). Dayanışma ve imece yaklaşımıyla baktığımızda, 100 evlik bu küçük dünyada – hasarlanan evlerin tamiri için ev başına 50.000 TL düşer.

 

Şimdi bu minik dünyada herhangi bir sigortanın olmadığını düşünelim. Bu durumda ne olur? Hayat her gece yatmadan önce ve her fırsatta dualarla devam eder, bir felaket yaşanması durumunda konu komşuya ya da hayır kurumlarına sığınılır. Bir taraftan da, her ne kadar gerçekleşme olasılığının düşük olduğu bilinse de, bir sonraki felakette hangi evin ne kadar zarar göreceği bilinmediğinden, her ev en azından ortalama tutar olan o 1 Milyon TL'yi eğer varsa bir kenara ayırmak ister ve bu kötü gün parasına (hani kefen parası gibi) dokunulmaz.

 

Bu durumda biriktirmek mantıklıdır. Gelin görün ki bu  “donmuş sermayedir” (yastık altı).Tabi bu birikim en iyi senaryo. Bir felaket sonrası onarımı yaptıktan sonra, ya tekrar olursa, diye aynı miktarı hatta daha fazla parayı saklama ihtiyacı doğar, çünkü bir daha olmayacağının garantisi yoktur.

 

Bu şekilde her hanenin zarar görsün görmesin en az 1 Milyon TL birikimi yastık altında sakladığını düşünün, bu 100 için hiçbir şekilde sistemde dolaşmayan 100 Milyon TL demek.

  

Şimdi de, her hanenin yaşananlardan yola çıkarak, yaklaşık 5 Milyon TL tutarında öngörülen zarar için yastık altında 1 Milyon TL saklamak yerine, hane başına düşen ortalama 50’şer Bin TL yi bir havuzda topladığını düşünün. Bu durumda 100 haneli bu küçük dünyadaki herkes, herhangi bir felakette zararının ödeneceğinden emin olur. İşte “İç rahatlığı” dediğimiz tam da budur. Bazı evler havuza kattıklarından  daha fazlasını alabilir (birden fazla defa hasar görenler) ve bazıları da hiç hasar görmedikleri için hiçbir şey geri alamayabilir. Buna da riskin çeşitlendirilmesi diyebiliriz.

 

Bir havuza katkıda bulunulduğunda her aile başına 950.000 TL toplamda 95 Milyon TL , dinamik  ve üretken olabileceği şeklide sisteme akmak  üzere serbest kalır. Harcamalar veya yatırımlar yapılabilir, isteyen ihtiyaç duyduğu kadar ve istediği şekilde parasını kullanır, dolayısıyla harcama kapasitesi artar (al ver, ekonomiye can ver).

 

Sigortalılık oranlarının düşük olduğu durumlarda (protection gap) neler olduğunu hatırlayın. 2023 yılındaki depremlerde, kundaktaki bebekten, en yaşlımıza kadar ülkenin tüm vatandaşları farkında olmadan fakirleştik. Koruma açıkları hakkında pek çok defa yazdım. Depremin verdiği zararın sadece %4'ü sigorta tarafından karşılandı, kalan tüm yükü ülkece omuzladık, omuzlamaya da devam ediyoruz.


Tüm gelir seviyelerindeki insanların (özellikle de orta sınıfın) 'yastık altında' yani nakit, altın veya kısa vadeli nakit yatırımlarda, tutabildikleri kadar para tutma eğilimi var. Bu ortada 'donmuş' durumda büyük bir sermayenin olduğu anlamına geliyor ve donmuş sermaye, var olsa bile bir işe yaramıyor.

 

Kötü günler için kenara para ayırmak mantıksız değil elbette.  Ancak güçlü ve etkili bir sigorta sektörü olduğunda sermayenin akışkanlığının artması mümkün. İşte bu nedenle sigorta sektörü  işleyen bir ekonominin can damarlarından ve finans sektörünün kritik oyuncularından biri haline geliyor.

  

Diğer taraftan riskler , düşündüğümüzden çok daha çeşitli ve farklı boyutlara zararlarla sonuçlanabilir. Örneğin, aracımızla bir kazaya karışsak, araçtaki zararı onarmak hatta yenisini almak için yeterli paramız olsa bile, bu kazada başkaları da  zarar görür en kötü senaryoda insanlar yaralanır veya hayatını kaybederse, bunun yaratacağı vicdani yükün yanı sıra , yüksek tutarlardaki tazminatları karşılamaya gücümüz yeter mi?

 

Bir afet ya da yangından zarar gören kıymetleri yerine koymak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bir konut poliçeniz olduğunu düşünün. Başımıza bir yangın ya da sel felaketi geldiğinde, sigortaladığımız bedel baz alınarak hesaplanan tutarlarda hem konutumuz hem de eşyalarımız için yapım maliyeti, temizlik ve tamiri için tazminat alıyoruz. Eğer poliçemizde asistans hizmetleri de  varsa, sigortamız bir müddet geçici konaklama masraflarımızı da karşılıyor. Ve tüm bunların karşılığında, yerine koymak için gereken bedelle kıyaslandığında son derece makul bir primle tüm bu riskleri devrediyoruz. Sigorta olmadığı durumda ise , yeniden inşa veya yenileme masraflarına ek olarak, ardı ardına yığılacak dertleri ve sorunları da kendi başımıza ve kendi kaynaklarımızla karşılamak zorunda kalırız.

 

Bugünlerde siz veya yakınınız hastanede tedavi gördü mü, ameliyat oldu mu? Çok sevdiğim  komşum neredeyse 2 yıldır haftanın yarısını hastanede geçirmek zorunda kaldığı, çok zor ve yıpratıcı bir süreç geçiriyor. Sağlık sigortası sayesinde ülkenin önde gelen bir hastanesinde uzman sağlık personelinin gözetimi ve bakımı altında. Tahminimce bu zorlu sürecin maliyeti milyonlarca lira tutuyor. Ya sağlık sigortaları olmasaydı?

 

Riskleri kurumlar ve sanayi bazında ele alırsak, bir işletmenin faaliyetinin geçici bir süre için bile olsa durması beraberinde başka durumları tetikler ve sosyal bir krize dönüşür. Doğru bir sigorta kapsamı olması durumunda sorunları çözmek daha kolaylaşır, kriz daha çabuk atlatılır.

 

Sigortanın sağladığı güvence dolayısıyla ekonomik faaliyetlerin gelişiminde önemli bir yeri var. Sigorta sistemi kişilerin tasarruf yapmalarını sağlar. Bireylere ve kurumlara güvence sağlarken, sermayeyi ve emeği koruyarak milli gelirin azalmasına engel olur. Ticari faaliyetlerin güvenli ve istikrarlı bir şekilde yapılmasını sağlarken, uluslararası olması özelliği ile ticari faaliyetlerin yurt dışına yayılmasına da destek olur. Sigorta şirketleri, toplanan fonları borsaya ve para piyasalarına yatırarak  ülke ekonomisinin gelişmesini sağlar.


Baştaki sorumuza dönelim. Evimiz, arabamız, sağlığımız için sigorta yaptırırken , hiç durup bunun ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve buna değip değmeyeceğini düşündüğünüz oluyor mu?

 

Bu, aslında sigorta için pek çok insanın sorduğu bir soru. Sigorta, faydasını satın aldığımız anda yaşamadığımız bir ürün. Mağazadan ya da marketten aldığımız bir ürünün faydasını hemen deneyimleyebiliyoruz, bankada hesap açsak elimize ne geçeceği bellidir. Maalesef sigorta teminat altına alınmış bir hasar olana kadar buna değmeyecek gibi görünen şeylerden biri.


Bir gerçek şu ki hiçbir zaman bir hasar talebinde bulunmamız gerekmeyebilir, sigortamızı hiç kullanmayabiliriz. Ama diğer bir gerçek de, felaketin ne zaman geleceğini ve neye mal olacağını asla bilemeyecek olmamız.


Teminat kapsamındaki tehlikenin gerçekleşmesini karşılayamayabiliriz ancak, sigorta primini ödeme gücümüz olduğunda sigorta yaptırma kararı verebiliriz. Örneğin, cep telefonum kırılırsa veya onu kaybedersem, yenisini almaya gücüm yeter, bu nedenle telefonum için sigorta yaptırmıyorum diyebilirsiniz. Fabrikamın yanmasını veya bir depremde yıkılmasını karşılayamam, bu yüzden sigortam var, ancak yüksek bir muafiyet taşıyorum çünkü bir kısmını ödeyebilirim diyebilirsiniz. Kendi risk algımız, gerçeklerimiz ve ödeme gücümüz çerçevesinde sigorta yaptırırız. Örneğin, ciddi bir hastalıkla ilişkili tıbbi faturaları karşılayamam ama doktor muayene gibi daha az tutan harcamaları üstlenebilirim diyorsanız sadece yatarak tedavi planlı bir sağlık sigortası yaptırabilirsiniz. Bir araba almaya gücüm yetiyor, bu yüzden kasko ya da çarpışma sigortam yok ama açılabilecek davaların sonuçlarını göze alamam diyerek sadece ihtiyari mali sorumluluk sigortası yaptırabilirsiniz.


Bazen, prim olarak cebimizden çıkan para, hasarda ödenenden fazla oluyor. Bu da aslında küçük ve aslında sık karşılaşılan frekans zararlarının sigorta edilmek istenmesinden kaynaklanıyor. Böyle durumlarda en mantıklısı sigortayı olağan zararların faturalarını ödemek için değil, olağan dışı durumlara karşı korunmak için yaptırmak.


Sigortalılığın artması için bireylerin günlük ihtiyaçlarından sonra kenara ayırabilecekleri primleri ödeyebilecekleri bir ödeme gücüne sahip olması gerekir diyeceksiniz, haklısınız. Bu da güçlü ekonomi yönetimi ve sigorta sektörünün hizmetlerini çeşitlendirilmesi ve desteklenmesi ile sağlanır.


Son iki yıldır sigorta maliyetlerindeki artışları hepimizin dilinde. Ancak son yazılarımda da belirttiğim gibi, her gün şiddetini artırarak zarar vermeye devam eden doğal afetler, siber tehditler, insan ömrünün uzamasına bağlı gelişen yeni durumlar ve sosyal sistemleri bekleyen darboğazlar mütevazi varlıklarımızı ve sermayelerimizi aşabilir, dayanamayabiliriz. İşte burada sigorta önemli bir güvence. Temelinde toplumsal dayanışma ve işbirliği olan sigorta sistemine katılanlar yani sigortalılar, tüm bu tehditlere karşı riski üstlenen sigorta piyasasının sürdürülebilirliği ve dayanıklılığı için en başta risklerini yönetip, küçültüp, sektörün yükünü paylaşarak ve sigorta yaptırmaya devam ederek sisteme katkıda bulunabilirler.


Ekonomik ve toplumsal işlevleri ile değerlendirildiğinde, herhangi bir hasar olmadığında sigorta için ödenen primleri hala “havaya giden para olarak tanımlamak” büyük bir yanılgı olur. Çok güzel bir deyişimiz var "Mal canın yongasıdır." Başımıza bir felaket geldiğinde, canımız yanar, bu kayba üzülürüz. Bu kaygı yüzünden kötü günlere hazırlıklı olmak isteriz, ama bir ev ya da araba parasını, ya da nereye ulaşacağı öngörülemeyen ilerideki sağlık giderlerimiz için gerekli bir o kadar parayı bir kenarda tutma gücümüz genellikle sınırlıdır.


Tüm bu gerçekler dikkate alındığında sigorta maliyetine kesinlikle değer. Temelinde birlik ve beraberlik olan sigortanın ekonomik ve toplumsal işlevini unutmayalım ve zor günlerde yalnız kalmayalım.


Herkese iyi Pazarlar



İlgil Blog Yazıları


88 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page