Geçtiğimiz aylarda sosyal medyada dolaşan saman balyalarının üzerinden hiç düşünmeden kendine açılan kucağa güvenerek atlayan bebeğin videosu hepimizin yüreğini ısıttı.
İnsanlar bizi hangi özelliklerimizle tanır? Saygılı ve dürüst olmamızla mı? Neşeli veya uçarı, yardımsever veya deli dolu mu? Çalışkan veya titiz mi? Bence birinden bahsederken hakkında söylenebilecek güzel özeliklerinin en başında "güvenilir" olması geliyor.
Güvenmek hepimizin en önemli ihtiyaçlarından. Güvenmek her türlü ilişkinin temel unsuru, ilişkinin devamı ve sürdürülebilirliği açısından önemli. Güven aile, dost, eş , sevgili ve diğer bireylerle ilişkilerimizin temelinde olduğu gibi, iş, çalışma hayatı, yönetici , şirket, meslekler, siyaset gibi tüm sosyal etkileşimimizin de asıl unsurlarından birini oluşturuyor. Güvenin zedelendiği zaman ilişkinin niteliği değişiyor, çoğunlukla devamı da gelmiyor.
Pek çok yönüyle güven, bizim içimizdedir, rutin ve doğal şekilde güveniriz. Başkalarını "kendimiz gibi görmek" eğilimindeyiz.
Güvenin temel unsurlarından biri dürüstlük. Dürüstlüğe inanmak kadar kişilerin dikkat, ilgi veya sosyal veya profesyonel iletişimi, ilişkilerine verdiği değer gibi davranışlarını da gözlüyor, tutarlılık arıyor ve kendimizce analiz ediyoruz. %100 güven ise genellikle yapamadığımız bir şey - bir savunma ya da kendimizi korunma mekanizması da olabilir - güvenimizi genellikle sınırlı göstermeyi tercih ediyoruz. İş hayatında güvenirim, sporda güvenirim, seyahatte güvenirim, sözüne güvenirim gibi. Karşımızdakinin aklındakilerden, niyetlerinden veya planlarından emin olamayız, hayatımızın devamı için güven duymayı seçeriz.
Çalışma hayatında güven, pek çok faktöre bağlı ve genellikle de çok kırılgan. Örneğin çalıştığımız kurumun emeklerimizin karşılığını zamanında vermesi, tanıdığı imkanlar, başarılarımızı ödüllendirilmesi, başarısızlıklara verilen tepkiler, çalışma ortamındaki fiziksel güvenliğimiz, herhangi bir durumda arkamızda durması, gibi. Hayatımızın önemli kısmını geçirdiğimiz iş yerlerimizde birlikte çalıştığımız mesai arkadaşlarımız da güvenin önemli bir parçasını oluşturuyorlar. Yıllar süren kurumsal hayatımda, kendime ve kuruma güvendiğim ,desteklendiğim anlar kadar, kelimenin tam manasıyla kolumu kanadımı kırıp, küstüren ve bunaltan güvensizlikleri de yaşadım.
Etrafımız ve ortamımızla oluşturduğumuz güvenin temelinde kendimizle olan güven ilişkimiz yatıyor. Bana göre güvenin oluşmasında en büyük etken anne ve doğduğumuz aile. Küçük yaşlarımızda ekilen güven tohumları kendimiz ve etrafımızla olan güven ilişiklerinde belirleyici oluyorlar.
Babam anlatmıştı: Ben 3-4 yaşlarındayken, arabayla uzak bir yere gidiyormuşuz. Çok sıkılmışım arabada, huysuzlanmışım. Artık o kadar sıkılmışım ki, "Dur" demişim, "Ben yürüyeceğim!" Kızım yavrum saçmalama demişler. Tabi bahsettiğim sene 70'ler, tarlaların ortasında artık ne kadar bunaldıysam bizimkileri çileden çıkarmışım. Babam, ne de olsa biz gidince korkar diye düşünüp, "Tamam! İn!" demiş (yani gençlik işte) ve bir hışımla inmişim arabadan. Yolun kenarında hoplaya zıplaya yürümeye başlamışım. Bizimkiler de gider gibi yapmışlar. Bana bakmışlar, hiç ilgilenmiyorum; biraz daha gitmişler, beni yine kontrol etmişler, hiç oralı olmamışım! Arabadan inmişim sonuçta ve yürüyerek gideceğime inanıyorum! Biraz daha gidelim demişler, mesafe fazla uzayınca annem haklı olarak telaşlanmış bu sefer. Tarlaların ortasında bir ileri bir geri giderek vakit geçirmişler, en sonunda bakmışlar arabaya dönmeye hiç niyetim yok, dil döküp beni ikna edip arabaya bindirmişler. Ben bu olayı hatırlamıyorum, elbette bu inat ve cesaret, küçük bir çocuğun olası tehlikelerden habersiz, her yeri yuvası gibi görmesinden kaynaklanıyor. Ama geçmişe dönüp baktığımda her şeyi yapabileceğim konusunda kendime güvenimin tam olduğunu ve bazen onları çileden çıkarsam bile ailemin her zaman bana deneme fırsatı verdiğini ve desteklediğini çok iyi hatırlıyorum. Zaman içinde olgunlaşan ve pekişen kendime güvenim, makul ve mantıklı deneyimlere yönlendi elbette, bunun temelinde de kesinlikle ailemin verdiği mutlak güven ve bunu test etmeme hiç gerek duymamam var.
Maslow'un çok bilinen ihtiyaçlar hiyerarşisindeki 5. aşama, "Kendini Gerçekleştirme". Bu teoriye göre belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılayamıyor. Örnek olarak, günlük olarak karnını doyurabilen fakat, aile, sevgi, korunma, takdir gibi bir türlü güveni hissedemeyen ve kendini tehdit altında algılayan bir insan, genellikle sağlıklı bir güven ilişkisi kuramıyor. Güven bulduğunda da bunu test etme ihtiyacı duyuyor, diğer taraftan çok tezat bir şekilde çok aradığı ve arzu ettiği güveni kazanmak için güvenilir davranmakta zorlanıyor. Bu yerleşik güvensizlik durumunu yaşayanlar ölçülebilir, görünür kriterlerle - Maslow Hiyerarşisinin ilk aşamalarındaki ev, araba, iyi meslek, gelir pozisyon fiziksel, prestij ve sosyal ihtiyaçlarını öne çıkararak- kendi güven alanını oluşturup, bunları göstererek güvenilir olduğu izlenimi yaratmak eğiliminde olabiliyor. Ancak, derindeki "kendini güvende hissetme" ihtiyacı karşılanmadığı için, ihtiyaçlar hiyerarşisinde tarif edildiği şekilde kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşamıyor veya istediği ortamı yakalayamıyor.
İşte bu nedenledir ki, önce kendimizle olan güven ilişkimizin sağlıklı olması gerekiyor.
Güvensizlik o kadar yorucu ve yıpratıcı bir durum ki, hayatımızın her aşamasında, tüm ilişkilerimizde kendi güven çemberimizi yaratıp korumaya çalışıyoruz. Bu alan bir şekilde tehdit altında olduğunda veya kırıldığında ise yaşamımız alt üst oluyor. Bildiğimiz huzurlu konumumuza tekrar kavuşmak için çabalıyoruz, hatta bazen bu uğurda hatalar yapabiliyoruz.
Geriye baktığımızda, aklımızda kalanların en çok güvendiklerimiz ve güvenimizin en çok sarsıldığı anlar olduğunu görürüz. Çoğumuzu derinden yaralayan hayal kırıklıkları genellikle kendimizi yakın bulduğumuz, güvendiğimiz insanlardan gelir. Güvenin kırıldığı zamanlar, yaşamı kabusa dönüştürebilir.
Hayatlarımızı şekillendirmede bu kadar etkili olan güvenimizin suistimali bizleri yıldırmasın, cesaretimizi kırmasın. Kendiyle güçlü güven ilişkisi olan, kendine, sahip olduğu özelliklerine, yeteneklerine güvenen bir birey, mutlaka sağlıklı bir güven zeminini tekrar yaratma ve korumada diğerlerinden hep ileride olacaktır.
Hayatımızın yetişkin dönemlerini yaşadığımız bu günlerde geçmişte yaptığımız ve gelecek için yapacağımız seçimlerin hepsinin temelinde güven arayışımız ve ihtiyacımız olacak. Stephen Covey’e göre: “Güven, insan motivasyonunun en yüksek biçimidir. İnsanların doğasında var olan “iyi” ve “güzel”i ortaya koymalarına imkan verir.” Kendine güven, güvenilir olmanın ve güvenmenin de ilk aşaması. Unutmayalım ki kendimize güvendiğimiz kadar ilkeleri ve değerleri savunabilir, zorluklarla mücadele edebilir, güçlü durabiliriz.
"Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar." S. Freud
Güven, iyilik ve sevgi bizlerle olsun.
İyi pazarlar .
Comments