Geride bıraktığımız uzun bayram tatilini Ankara'da ailemle geçirdim. Burada kaldığım her gün, güzel aile kahvaltılarımızda annemle babam bahçedeki yaşama ilişkin harika hikayeler anlattılar. Bu hikayeleri sizin için bir araya topladım.
Başlamadan önce biraz evin ve bahçenin hikayesini anlatayım. Daha önce bahsetmiştim, annem öğretmen babam ise deniz subayıydı. Yıllar oldu artık emekliler. Dişlerinden tırnaklarından biriktirdikleriyle yıllar önce Ankara'nın oldukça dışında neredeyse dört duvar aldıkları evi, yıllar içinde parti parti düzenlediler. Babam deniz Kuvvetleri'nden emekli olduğunda "devletin lojmanı işgal edilmez" diyerek, bir iki gün içinde kendi evlerine taşındılar. Hepimizin hayal ettiği gibi bahçe içinde, yanımızda kafa dengi komşular, bahçede çocuklar torunlar oynasın hayali ile alınan ev , çok şükür bu hayallerin hepsine ve çok daha güzellerine tanıklık etti.
Eve doğru giderken kapının önünde bizi kocaman bir vişne ağacı karşılar. Oldukça bereketli olan bu vişne her yıl meyve verir, hatta bir yıl o kadar çok vişne yaptı ki, yemekle ve dağıtmakla bitmedi, liköründen turşusuna kadar her türlü versiyonu denendi. Evin yan duvarında ise minik salatalık ve domates fidelerini geçince, bahçedeki büyük kiraz ağacı ile dalları birbirine karışmış mavi çam karşılar sizi. Yan yana dizili evlerdeki komşular iyi anlaştıklarından bahçeleri bölmediler, bu sayede uzun, geniş ve büyük bir bahçeyi ortak kullanıyor, bakımını da birlikte yapıyorlar. Ortadaki büyük gül ağaçlarının yanında ise her geçen yıl daha da büyüyen bir ceviz ağacı ve hemen yanında şu anda bile üstü kiraz dolu olan koca bir ağaç daha var. Her akşamüstü sırayla sulanan çimleri de nöbetleşe biçerler. Bu sayede her daim yeşil, bakımlı bir bahçenin keyfini sürerler. Hemen paralel sıradaki yan yana dizili evler de bahçelerini aynı şekilde ortak kullandığından, evler önlü arkalı geniş ve rengârenk çiçeklerle bezeli bahçeler içindedir.
Şu anda yaşadıkları semt çok büyüdü, etraflarında yüksek katlı çirkin binalar, siteler var, hayat hareketlendi, biraz gürültü başladı. Site bunların ortasında tıpkı NewYork'taki Central Park gibi, yeşil bir vaha olarak kaldı.
Bugün huzurlu emeklilik günlerinde en aksiyon dolu anlar baharla birlikte hareketlenen bahçelerin diğer sakinleri sayesinde yaşanıyor anlaşılan.
Saksağanlar
Bu gelişimizde bahçede hiç kedi olmaması dikkatimi çekti. Arada bahçedeki masaya yaklaştıklarında afacan köpeğimiz fişek gibi fırlar kovalardı. Bizimkilere sordum. Sebebi saksağanlarmış.
Annem bahçe duvarının altında bir saksağan yavrusu bulmuş. Yavru yuvadan düşmüş, anne baba ne yapacağını bilemez feryat figan halde çırpınıyorlarmış. Bahçeye kediler de geliyor arada. Bir telaş, sormayın gitsin. Sonunda anne baba saksağan kedilerle bizimkiler arasında bir tercih yapmış .
Annem saksağanları da kolaçan ederek, yavruyu yavaşça almış, biraz daha korunaklı bir yere taşımış, yanına biraz su, bulgur koymuş. Bu esnada anne baba kuş pür dikkat izlemede. Yavrunun ayağında bir sorun olduğunu anlamışlar, yürüyemiyormuş da. Kuşlardan fırsat bulduklarında yan komşumuz yavruyu alıp veterinere götürmüş ama kapalıymış. Yine usulca yavruyu aldıkları yere bırakmışlar, bir şeyler yesin diye beklemeye başlamışlar
Saksağan kavgacı ve yırtıcı bir kuş. Anne baba kuş bahçeye giren kedilere göz açtırmıyormuş. Bir kedi gördükleri anda feryat figan, gaga kanat saldırmışlar kedilere.
Annem yavrunun yanına konan yemleri yemediğini fark etmiş ve gözlemeye başlamış. Meğer anne saksağan gelip gidip gagasıyla besliyormuş yavrusunu.
Birkaç gün boyunca , anne baba yavruyu besleyip güçlenmesini sağlarken, bir taraftan da kedilere dünyayı dar etmişler. Yavrusu söz konusu olduğunda her canlı korumacı, telaşlı ve kaygılı.
Tabi bizimkilere de tatlı bir meşgale olmuş bu durum.
Bir sabah kalktıklarında bakmışlar ki ne yavru yerinde ne de anne baba , gitmişler . Artık ne olduğunu bilmiyorlar, muhtemelen kuvvetlendi ve anne babasıyla uçtu. Bu sayede bizimkiler de kedisiz bir bahçeye kavuşmuş. Bizim yaramaz köpeğimize de bol bol kelebek kovalamak kaldı.
Guguk Kuşu
Guguk kuşu ilginç bir hayvan. Yuva yapan başka bir kuşu gözler, kuluçkadaki kuş yuvadan her uçtuğunda yumurtaları tek tek yuvadan aşağı atar, yerine kendi yumurtasını yerleştirirmiş. Bu cingöz kuş meğerse gün sayarmış, kendi yumurtası diğer kuşun yumurtasından 1 gün önce çatlarmış. Tabi günü gelip yuvada sadece guguk kuşunun yumurtası kalırmış. Yavru guguk kuşu yumurtadan çıkınca, yuvayı yapan kendinin sanıp besleyip büyütürmüş.
Bu yüzdendir ki guguk kuşlarının hiç yuvası olmazmış, hep başkalarından geçinirlermiş. Bebeklerini bile başkalarına büyüttürürlermiş. Bu hikaye anlatıldığında aklıma böyle hesapçılar ve başkalarının üzerinden geçinen, yükselenler geldi, sevgiyi, analığı, yuvayı, emeği, başarıyı sömürüp, haksızlık eden sonra da sanki kendileri yapmış gibi gerine gerine gezenler.
Kumrular
Bahçenin tatlı sakinlerinden biri de kumrular.️ Annem, üst kattaki minik balkonuna çıktığında, evin önündeki mavi çamda baş başa vermiş iki kumru ile tanışmış. Yuvalarının içinden minik başlarını uzatıp her sabah annemle bakışıyorlarmış
Kumru bambaşka bir kuş. Küçük ve narin kumru, tek eşli, uyumlu, şikayet etmeyen ve hiçbir zaman başka bir kuşun yuvasına girmeyen bir kuş. Bilmiyordum, ömürleri 1 yılmış, o yüzden yavruları olsun diye sürekli öpüşüp koklaşırlarmış, aşıklara "kumrular gibi" denmesi bundanmış.
Tabi mavi çamın üstündeki yuvalarında keyifleri yerinde. Bir gün annem çiçekleriyle ilgilenirken bir tanesi nasıl olduysa yuvadan paat! diye düşmüş. "Diğer kumrunun telaşını görmeliydin" dedi annem.
Meğer eşini kaybeden kumru ömür boyu başkasıyla eşleşmezmiş. Artık telaşı eşini kaybetme korkusu mu, yalnızlık korkusu mu , bu olaydan sonra neredeyse yuvadan hiç ayrılmamışlar! Yavrularının başında nöbet bekliyorlarmış.
Bir ömür boyu aşk, sadakat ve yuvanın sembolü kumrular️.
Anlatılan her bahçe hikayesindeki kuşlar gözümde gerçek hayatta tanıdığım insanlarla eşleşti. Naif ve iyi niyetli, pozitif, geleceğe umutla bakan, çalışkan ve emek verenler olduğu kadar, bundan faydalanan, haksızlık eden ve hayatına devam eden kötüler de var hayatta. Kötülük, iflah olmaz, bulaşıcı bir hastalık gibi, dokunduğu yeri yakıyor. Neyse ki hayat iyilik ve sevgiyle direniyor ve devam ediyor.
Hayat hepimize iyilikler getirsin. Sevgiler.
Kommentare