2010 sonra doğan Alpha Kuşağı (evet, her kuşak gibi bu neslin de bir adı var) tamamen dijital dünyanın içinde yaşıyor. Minicik bebeklerin bile ellerine bir mobil telefon veya tableti aldığındaki otomatik hareketlerine hiç dikkat ettiniz mi? Minicik bir çocukken şimdilerde ergenliğini yaşayanların hayatlarında bakalım neler olmuş ? Çok geriye gitmeyelim, 2004 yılında Facebook ile başlayan sosyal medya arkadaşlıkları, 2007'de i-phone ile başlayan yepyeni dünya, bu kuşak doğduğunda artık önü kesilemez bir sel gibi ortalığı kasıp kavuruyordu. Henüz çok küçükken tüm dünyayı eve hapseden Covid-19 Pandemisi ile de durum çığırından çıktı.
İtiraf edeyim çocukluğu sokaklarda oyun oynayarak, akşamları ev oturmalarına gidilen, kalemtıraş, hokka, divit gibi eşyaları kullandığımız 80'li yılların bir çocuğu olarak, kendi çocuğum dahil, çocuklarımızın harika yaşlarının böyle geçtiğini görmek beni üzüyor.
Değişen çocuk yetiştirme trendleri bazen başa çıkmada, yaşamlarına bir amaç ve disiplin kazandırmada, hedef koymada, değerleri ve ilkeleri öğretmede her zaman yeterli olamayabiliyor.
Gün geçmesin ki evde oğlumla oyun ya da videolarla çok fazla vakit geçirdiği için tartışmamız olmasın. Her ergen annesi gibi artık tansiyon yükselmeye başladığında "eski usuller ne güzelmiş" diye içimden geçirmiyorum dersem yalan olur :) . Hepimizin bir şekilde deneyimlediği, hedefi asla şaşmayan, bence nostaljik ve aslında eğlenceli bulduğum arkadan fırlatılan anne terliği aklıma geliyor. Anne terliği boşa fırlatılmazdı, zaten anneler kuzularına kıyamazlar. O terlik, hatalı olduğumuz için, damarına bastığımız için, belki birine saygısızlık yaptığımız ya da üzdüğümüz için, belki o çok emek verdiği ve yorulduğu her neyse onu önemsemediğimiz ve sil baştan tekrar yapması gerektiği- bu yüzden kalan diğer işlere yeteri kadar vakti kalmayacağı- için, kendisi için değerlerini ve önemini anlatmanın bir yoludur benim gözümde. Bir yerde okumuştum "Bir anne bilgi ve sevgiyle otorite kuramadığında terliği fırlatırmış, çünkü terlik acıtmaz - Bunu sana atıyorum ama seni incitmek niyetinde değilim’ diyor. Yazıyı okuyanların anne terliğine bakış açımı anladıklarını varsayarak devam ediyorum.
Anne terliğinin yeni versiyonu ise Blue Shell. Bu Mavi Kabuk 90'ların Mario oyununda serinin her ana girişinde yer alan kullanıldığında doğrudan birinci sıradaki yarışçıyı hedef alarak çarpma anında onları durduran bir güçlendirme öğesi. Tıpkı anne terliği gibi değil mi?
Kabul ediyorum. Devir değişti. Metropollerde hayat daha zor, küçük yerler çocuklar için daha güvenli, bakkala markete gönderirsiniz, okuluna yürüyerek gider, arkadaşıyla dışarıda oynar, bisiklete biner. Ama büyük şehirlerde hayat öyle değil. Çalışan ailelerin çocukları okuldan döndükten sonra ya evde bir yardımcı ile ya da onlarla ilgilenen büyükleriyle beraberler. Genellikle her ikisiyle de ortak yapabilecekleri şeyler sınırlı. Daha okuldan çıkar çıkmaz açılan telefonlar, evde oyun randevulaşmaları derken, neredeyse tüm yaşantıları ekran önünde geçiyor.
Bu yıl okulların çoğu defter kitabı da kaldırdı. Önceleri biraz ders çalışması için bilgisayarı kapatmaya ikna edebilirken, artık kapattıramıyoruz. Çünkü okul da, ödev de bilgisayarda.
Çocukların yazıları kötü, bedensel aktiviteleri sınırlandı, beslenme şekilleri değişti, bambaşka bir dil konuşuyorlar, oğlumun söylediklerini anlamam için bazen tercüme etmesi gerekiyor.
Bazı hafta sonları beraber vakit geçirsinler diye arkadaşlarıyla bir araya getiriyoruz, herkes yine elinde telefon, güya birlikte oynuyorlar. Bu değişimi anlayıp, ayak uydurmaktan başka yol yok gibi görünüyor. Çocuk yetiştirmek zaten zor bir yolculuk, dijitalleşen dünya ile işimiz hayli zorlaştı.
Dijital dünya o kadar renkli, dinamik, o kadar eğlenceli ve o kadar tatminkar ki, çocuklarımız gerçek dünyada yabancı gibiler. Önemsenmeyecek kadar büyük bir kesim, dünyayı sosyal medyadaki gibi sanıyor. Gerçeklikten kopuk, duyguların birer sıfat olduğu, bambaşka bir arkadaşlık tarzı oluştu; bilinirlik, tanınmak her şey demek ve özgüven ölçütü takipçiler, "like" sayısı olmuş.
Ayırt edemedikleri ve sonrasını düşünmedikleri için bocaladıkları alan ise, hayat! Hani sahne yaşanıyor, bitiyor ya da video seyrediyorsunuz ve bir sonrakine geçiyorsunuz, tamamen başka konular ve başka duygular oluyor. Hayat öyle değil işte, bir söz söylendi mi, bir olay oldu mu arkası geliyor ya da getirmek zorunda kalıyoruz- KES denip, baştan alınamıyor, ya da unutulup bir başka sahne oynanamıyor.
Mesela oğlum, bir şey söylüyor, tepki vermemi bekliyor, tabi ben anlamıyorum, meğerse bitmiş!" Anlamadın mı ?" diyor. "Neyi?" oluyorum- Karşımda gözlerini devirmiş, ben şaşkın! Manasız bir sessizlik yaşıyoruz.
Ya da bir konu konuşurken, tamamen alakasız bir konudan bahsediyor, tabi ben hala önceki konudayım, şaşırıyorum. Aslında konu oğlum için bitmiş, başka bir konuya geçmiş bile. Birbirinden farklı konulara, çok hızlı şekilde geçiyorlar, hayatları, sohbetleri tıpkı bir Youtube videosu gibi, alakasız kesitler, iki konu arasında bağlantı yok, ortak nokta yok, bütünlük yok.
Baş döndürücü hızda ve çok seri olan bu dünyanın yanında, gerçek hayat ve özellikle okul çok yavaş ve sıkıcı kalıyor. Pek çoğunun odaklanma sorunu, doğal olarak öğrenme yavaşlaması ve akademik başarısızlık sorunları var. Geçenlerde Twitter'da sorunun sadece 18 yaş altında değil, genç yetişkinlerde de olduğunu gösteren bir örnekle karşılaştım. Politikacılar gençleri hedefliyor, biri dans ediyor, biri elleriyle kalp yapıyor, biri diğerinin taklidini yapıyor, gençler de bunları takip ettiklerini ve sosyal medya davranışlarına göre karar verdiklerini söylüyorlardı.
Sanal dünyanın risklerine karşı uyanık olmak gerekiyor. Belki bilgisayarımızda dünyanın en önemli sırrını taşımıyoruz ama, siber riskler, siber sapıklar ve saldırganlar kelimenin tam anlamıyla bir tık mesafesindeler. Farkındalığı yüksek aileler, okullar, devlet kurumları, siber riskler ve alınması gereken önlemler konusunda sürekli bilgilendirme yapıyor, çocuklarımız da bu konularda bilinçli ama, her gün yeni bir kurnazlık çıkıyor.
Akran zorbalığı yerini internet ve sosyal medya zorbalığına bıraktı. Özellikle sınırsızca ve toplu olarak yapılan linçler herkes için büyük bir tehlike.
Peki bu dünyanın olumlu tarafı yok mu? Elbette var. Zaten hepimiz nimetlerinden faydalanıyoruz.
Özellikle çocuklar oyunlar, internet üzerinden verilen kurslar, önlerinde milletten, ırktan, dilden, dinden bağımsız sınırsız bir dünyaya erişiyorlar. Başka kültürler, adetler, beklentiler hakkında bilgi sahibi oluyorlar. Direkt, lafı dolandırmadan yaşadıkları bir dünyada, daha özgür ve özgüvenli oluyorlar. Yaşları büyüdükçe istedikleri anda erişemeyeceklerin farkına varmakla beraber, nasıl yaparım? başarabilir miyim? gibi kaygılardan uzaklaşıp, sonuç odaklı hareket ettiklerini görüyorum. Bu dünyanın dinamiklerine hakim olup, değişimleri takip edip ve fırsatları yakalamayı başardıklarında kendilerine yepyeni bir dünya - bildiğimizden farklı yaşam şekli yaratıyorlar.
Açıkçası, dijital hayatın kolaylıkları yadsınamaz, ama- işte aması var, gerçek dünyada olan bitenler ve çocuklarımız için istediğimiz gelecek, bu bakış açısı ve bu yaklaşımla sağlanabilir mi? Kuralların uygulaması değişse de, aslı değişmiyor. İyiliğin ve başarının takdiri ne kadar gerekliyse, kötülüğün ve hataların da öğretici şekilde sonuçlarının anlaşılması ve gerçek anlamda deneyimlenmesi de o kadar gerekli. Temel ilke ve değerler olmadan hep istediğimiz huzur ve barış içindeki dünyaya kavuşamayız.
Bu zor, renkli ve akıl çelen sanal dünyanın karşısında, çocuklarını seven, sorumluluk sahibi ve gelecekleri için doğal olarak kaygılanan ebeveynler olarak, şiddetten uzak, sevgi ve koruyuculukla ve gerektiğinde kullanmak üzere Yeni Nesil Blue Shell gücü ve kolaylıklar diliyorum
İyi Pazarlar
Sevgili Dünya,
Harika gökyüzü, mevsimler ve muhteşem şelalelerle yaptığın mütevazi çabalarını takdir etsem de, beni telefonumdan ayıramazsın!
Comments