top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Turker

MUTLULUK KUMBARASI

Oğlum henüz ilkokul 3. sınıftaydı. 2 yıl boyunca çok sevdikleri öğretmenleri ayrılmış, yeni sınıfa yeni bir öğretmenle başlamışlardı. Eski öğretmenini özlüyordu. Açıkçası biz veliler de biraz tedirgindik, köklü bir okulda, öğretmenin değişmesi çok rastlanır bir durum değildi. Yeni öğretmenimizin de eskisi kadar deneyimli ve iyi olacağına kuşkumuz yoktu, ama kendi öğrencilik günlerimizde , çok bağlı olduğumuz öğretmenlerimizin değişiminden çok etkilendiğimiz için olsa gerek, bunun

çocukları etkilemesinden endişe etmedik desem yalan olur. Biz böyle kendi kendimize kuruntu yaparken, çocuklar hayatlarından memnundu, hızlı şekilde adapte olmuşlardı ve keyifleri yerindeydi. Öğretmenimiz eğlenceliydi, heyecanlı ve dinamikti. Her gün sınıfta çok eğlenceli şeyler oluyordu. Bilirsiniz çocuklar eve döndüklerinde okuldan pek bahsetmez, özellikle erkek çocukları, sanki kapalı kutu gibidirler. Oğlum bile o gün okulda olanları anlatıyordu.



Çalışan annelerin en büyük sıkıntısı çocuklarıyla yeteri kadar vakit geçirememek, ben de bundan mutsuzdum. Sabah kalk kahvaltı koşturmacası, servise bindir, kendin hazırlan, bütün gün trafikte kal, ofiste çalış, işin ve hayatın derdi, akşam eve gel, evde ayrı bir mesai derken, ikimizin birlikte geçirdiği vakit her geçen gün azalıyor, konuşmalarımız, nasılsın, karnın acıktı mı? , dişlerini fırçaladın mı gibi birkaç soruyla kısıtlı kalıyor, uyumadan önceki sarılıp koklaştığımız, masal ya da hikayeler anlattığımız o çok kıymetli birkaç dakika dışında bize çok vakit kalmıyordu. Bu gidişat beni çok rahatsız etmeye başlamıştı. Bunun üzerine oğlumla düzenli olarak buluşma kararı aldık ve her hafta Salı günlerini "Anne Oğul" günü ilan ettik. Onu okul çıkışında alıyordum ve yatma saatine kadar canımız ne isterse onu yapıyorduk.


Yine böyle bir Salı günü çıkışta beklerken, heyecanla koştu. "Anne Anne! , öğretmenimiz bugün sınıfa bir kumbara getirdi çok güzel, çok sevimli, adı ... biz de alalım o kumbaradan ! " Bahsettiği, bir bankanın yapay zeka ile verdiği bankacılık hizmetlerinin maskotu , çok sevimli bir şey. Eskiden hatırlarsanız hepimizin metal kumbaraları vardı, para biriktirirdik, tasarruf etmeye teşvik ederdi. Hazır oğlum da heveslenmişken, bankanın şubesine gidip bu kumbaradan istemeye karar verdim.


Sinemaya gittiğimiz AVM'nin içinde bankanın şubesi vardı. Akşam da açık. "Hadi bakalım" dedim. "Git, sıra numaranı al, sıra sana gelince bu kumbaradan var mı diye sor."

Bizimki boyunun yettiği kadar uzandı, sıra numarasını aldı. Büyük bir dikkatle sıranın kendisine gelmesini bekledi. Sırası gelince bankoya gitti. Tabi boyu kısa olduğu için bankodaki kişi onu göremedi :) O kadar küçük ki, bir şekilde kendini gösterdi ve "Abi .... kumbarası var mı ?" diye sordu. Maalesef yoktu. Oğlumun sevinci kursağında kalmış, üzgün ve kabullenmiş bir şekilde yanıma geldi, üzgün üzgün "yokmuş" dedi. Ah o hüznünü görmeliydiniz, hani elimde olsa bir tane kendim yapacağım, ne yapıp ne edip bulmam lazım o kumbarayı! Tabi bunlar içimden geçenler. "Başka şubelere de sorarız" diyerek teselli ettim,

Sonraki hafta, okuldan almaya gittiğimde, tekrar aynı AVM'ye gitmek ve bankaya sormak istediğini söyledi. "Tamam" dedim, Yine aynı şekilde sıra numarasını aldı, sırasını bekledi. Bu sefer tatlı bir ablaya denk geldi. "Abla ... kumbarası var mı ?" diye sordu. Ah! yoktu. Yine omuzlar düşmüş şekilde yanıma geldi. Bu arada ben hafta içi denk geldiğim şubelere sormuştum. Yoktu. Bir ara promosyon için dağıtılmış, arkası gelmemişti. Pek şansımız yok gibiydi. AVM şubesindekiler telefonumu aldılar, oraya geldikçe de uğrayıp sormamızı rica ettiler.


Neyse ki çocuklar çabuk unutuyor, yine beraber eğlenceli bir akşam geçirdik.

Eve dönerken, başka şubelere de sorduğumu ama bulamadığımı, hep sorduğumuz şubenin araştırdığını, telefonumu aldıklarını anlattım. Ümitlendi, sevindi. Çocuk olmak ne harika değil mi?

Biz bu şekilde hemen her her hafta , o AVM'de işimiz olmasa bile mutlaka şubeye uğradık, oğlum aynı şekilde sıra numarasını aldı, sabırla bekledi, her defasında sordu, o sahne defalarca tekrarlandı. Bu şekilde belki 6 -7 defa daha sorduk.


Bir kaç hafta sonra, bu sefer seyretmeyi çok istediği bir film için o AVM'de program yapmıştık. Tabi adeti bozmadık ve yine banka şubesine uğradık. Sırada bekleyen bir kişi vardı. Oğlum sıra numarasını aldı, sırası geldi, haftalardır sorduğumuz için yüzlere aşinaydık ama bu seferki banka memurunu tanımıyorduk, yeniydi herhalde. "Abi ... kumbarası var mı diye sordu? "Genç adam "o ne" demeye kalmadan, arka sıralarda genç bir hanım kelimenin tam anlamıyla masasından uçtu ve oğlumla konuşan çalışma arkadaşına "TUT TUT", dedi "Sakın gitmesin!". Ortalıkta bir karmaşa oldu, masalardakiler hareketlendiler, banka şubesinde sevinçli bir telaş başladı, "Nereye koydunuz? Kim aldı en son?" diye birbirlerine soruyorlardı. Ben de şaşkınlıkla izliyorum, ne olduğunu anlayamamıştım.


Birden sonradan şubenin müdür yardımcısı olduğunu öğrendiğim hanım, elinde haftalardır sorduğumuz kumbaranın olduğu anlaşılan bir kutu ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle şubenin ortasına geldi. Oğlum gözlerine inanamıyordu! Gözlerindeki o kocaman gülümseme, inanamayan bakışlar, mutluluk! MUTLULUK! O kadar inanılmazdı ki! Sevinçten havalara uçmuştu. Hala inanamayan şaşkın gözlerle "ANNE ANNNE Bak .. Kumbarası" , sevincinden ne yapacağını bilmiyordu, havalara zıplıyordu, kendine kumbarayı veren hanıma sarılıyor, ardından da kutuya sıkı sıkı sarılıyordu. Hayatımda gördüğüm en unutulmaz anlardan biriydi, o kadar mutluydu ki ona bakarken gözlerim doldu. Oğlumun bu mutluluğu, benim ve banka çalışanlarının sevinciyle, banka şubesinde ortam bir anda bir kutlamaya dönmüştü. Gerçekten, 8 yaşında bir çocuğun mutluluğu etrafa yayılmıştı, herkes çok mutluydu.


Meğer haftalardır kumbarayı soran oğlum, içlerine dert olmuştu . Hepsi seferber olmuş, genel müdürlük dahil sormadık yer bırakmamışlardı, sonunda bir tane bulmuş şubeye getirtmişlerdi. Oğlumun sorduğu memur yeniydi, olayın geçmişini bilmiyordu, beni aramaya henüz fırsatları olmamıştı. Oğlumun hemen her hafta tekrarladığı "... kumbarası var mı ?" sorusunu tekrar duydukları anda onlar da çok sevinmişlerdi.



O akşam evimize yüzümüzden hiç gitmeyen tebessümle bulutların üstünde döndük. Kumbarasına atmak üzere ilk bozuk paralarını verdim. Bozuk parayı attığınız zaman, kumbara elektronik bir ses çıkarıyor ve ışıkları yanıyordu, çok sevimliydi. Odasının baş köşesinde yer ayarladı. Karne ve bayram harçlıkları, ufak tefek harçlıkların hepsi o kumbarada birikti. Her para attığında kumbara ışıklarını yaktı. Böyle böyle hem kağıt hem de bozuk para halinde oldukça para biriktirdi, öyle ki ortaokula başladığında aldığımız cep telefonunun ücretinin yarısını harçlığı ile ödedi.


Her hafta bıkmadan usanmadan şubeye gidip, aynı ritüeli tekrarlamak küçük bir çocuk için zor olduğu gibi, benim gibi çocuklarının istekleri için dağları delmeye hazır anneler için de ayrı bir sabır ve dirayet işi. Muhtemelen biraz daha araştırsam, çevremin desteği ile kumbarayı ben de bulabilirdim, ama oğlumun sabırla ve her hafta inançla şubeye giderek kumbarayı sorması bir yandan da hoşuma gitmişti. Bu olay bana insanların saf ve temiz ruhlara olan inancını, onları koruma ve mutlu etme isteğini hiç bırakmadıklarını, mutluluğun bulaşıcı olduğunu gösterdi. İsteğinin peşinden gitmek, insanları buna inandırmak, sevinci paylaşmak, destek olmak, sabretmek, kaybı ve yokluğu kabullenmek ama denemeye devam etmek, vazgeçmemek. O kadar çok güzellik var ki bu anıda.


Şube çalışanlarının ilgisi, kumbarayı bulmak için gösterdikleri çaba, merakla bizi beklemeleri, bunlar çok yüce ve temiz hisler. "Daha gelmedi" demek yerine "keşke bulsak, çok istiyor, onu sevindirmeliyiz" demeleri ne kadar değerli, hem de bir kişinin değil, hepsinin! Bir anne olarak bundan çok etkilenmiştim. Ertesi gün onlara minik bir teşekkür hediyesi gönderdim. Çünkü burada asıl güzel olan tanımadıkları birine , görev için değil, bundan para kazandıkları için değil, sadece ve sadece küçük bir çocuğun mutlulukla gülümsemesini sağlamak için , bir karşılık beklemeden, bunu önemseyerek gösterdikleri gayret, o gönülden gelerek yapılan iyilik. Sadece küçük bir çocuğu değil, beni de çok mutlu etmişlerdi. Her hatırladığımızda içimizi ısıtan tatlı anılarla dolu mutluluk kumbaramıza kocaman bir kalp bıraktılar.


Dünya bizi bu kadar yorup hırpalarken birbirimize gösterdiğimiz bir anlık ilgi ve sevgi bizlerde ne kadar güzel ve unutulmaz izler bırakıyor, hayata bağlılığımızı ve sevgiye inancımızı perçinliyor.


Bu oğlum ve benim için de çok güzel ve unutulmaz bir anı oldu. Kumbaramız hala faal. Anne Oğul günlerimize - pandemi döneminde aksadı, ama hayat normale döner dönmez devam ettik, hemen her hafta değişik bir program yapıyoruz.


Sevgi ve güzel yürekler hayatımızdan eksik olmasın.


İyi pazarlar




44 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page