DOĞANIN ŞİFALI ENERJİSİ- JEOTERMAL ENERJİ- (Yeşil Seri 6)
- Zeynep Turker
- 3 gün önce
- 7 dakikada okunur

Çoğumuzun “şöyle bir kaplıcaya, termale gitsek de kemiklerimiz ısınsa, rahatlasak” dediği termaller ve kaplıcalar, cilde, vücut ağrılarına iyi gelen şifalı sular, gazlar dünyada yüzyıllardır var.
Antik Roma ve Yunan uygarlıkları, kaplıcaları sağlık ve sosyal yaşamın bir parçası olarak gördü, Romalılar, hamam kültürünü geliştirerek kaplıcaları şehir planlamalarının önemli bir unsuru haline getirdiler. Hipokrat, kaplıca sularının şifalı etkilerini inceleyen ilk bilim insanlarından biri oldu. Günümüzde kaplıcalar, alternatif tıp ve wellness turizminde önemli bir yer tutuyor
Jeotermal enerji ise binlerce yıl öncesine dayanan bir geçmişe sahip. Mesela M.Ö. 10.000’de Akdeniz bölgesinde jeotermal akışkanlar, çanak-çömlek, cam ve tekstil üretiminde kullanılmış, M.Ö. 1500 Romalılar ve Çinliler, doğal sıcak su kaynaklarını banyo, ısınma ve yemek pişirmede faydalanmışlar. 1200'lerde Avrupa’da jeotermal enerji ile mekân ve su ısıtması yapılabileceği keşfedilmiş. Modern kullanımın ilk adımları ise 1818 de İtalya’da jeotermal buhar kullanarak borik asit üretimi, 1904 de yine İtalya’da Larderello bölgesinde **jeotermal buhardan ilk elektrik üretimi gerçekleşmiş. Ülkemizde ilk jeotermal sondaj kuyusu 1963 yılında İzmir Balçova’da açılmış, 1968 de ilk jeotermal elektrik üretimi için çalışmalar Denizli Kızıldere bölgesinde başlamış.
Günümüzde Jeotermal Enerji elektrik üretimi, merkezi ısıtma, sera ısıtması ve endüstriyel kullanımlar gibi birçok alanda yenilenebilir ve sürdürülebilir bir kaynak olarak dünya genelinde yaygınlaşıyor. Özellikle sürdürülebilir enerji ve yeşil finans alanındaki gelişmelerle jeotermal enerjinin önemi giderek artarken, yenilenebilir enerjiye olan yönelimle birlikte, özellikle Endonezya, Türkiye, ABD ve İzlanda gibi ülkeler bu alanda ciddi yatırımlar yaptı. Ülkemiz jeotermal enerji potansiyeli açısından dünyada ilk 5 ülke arasında yer alıyor.
Jeotermal enerji, yer kabuğunun derinliklerinde biriken ısıdan elde edilen yenilenebilir bir enerji kaynağı, diğer taraftan güneş ve rüzgar gibi hava koşullarına bağlı olmadığından kesintisiz bir kaynak. Bu enerji, sıcak su, buhar ve gazlar aracılığıyla yüzeye çıkarılarak elektrik üretimi, ısıtma, soğutma, turizmin yanı sıra kurutma işlemleri, kimyasal üretim, tarım ve endüstriyel kullanımlar için değerlendiriliyor.

Öncelikle, jeolojik araştırmalar ve sondaj çalışmalarıyla yer altında jeotermal enerji potansiyeli olan bölgelerin belirlendiği “kaynak keşfi”nin ardından , jeotermal enerjiye ulaşmak için derin kuyular açılıyor. Bu kuyular, sıcak su veya buharın yüzeye çıkmasını sağlıyor. Sıcak su veya buhar, jeneratörlere bağlı türbinleri döndürerek mekanik enerjiye, türbinler de elektrik enerjisine dönüştürüyor.
Küresel yenilenebilir enerji üretiminde 2024 itibarıyla dünya genelinde jeotermal enerji kurulu gücü 17 bin megavata ulaşmış ve elektrik üretimindeki payı yaklaşık %0,5 seviyesinde. Uluslararası Enerji Ajansı'nın öngörülerine göre özellikle Asya, Afrika ve Latin Amerika'da jeotermal yatırımların artmasıyla önümüzdeki 25 yıl içinde jeotermal enerjinin küresel yenilenebilir enerji içindeki payının %3 ila %5 aralığına çıkması bekleniyor. Türkiye, daha önce de belirttiğim gibi jeotermal elektrik üretiminde dünyada 4. sırada ve mevcut 1,7 GW kurulu gücünü 4-5 GW seviyelerine çıkarmayı hedefliyor.
Jeotermal enerji aslında oldukça güçlü ve sürdürülebilir bir kaynak olmasına rağmen, birçok yerde yeterince bilinmiyor. En başta güneş ve rüzgâr enerjisi gibi gözle görülür altyapıya sahip değil. Diğer taraftan bölgesel kısıtlamalar var, her bölge jeotermal enerji üretimine uygun değil. Volkanik aktivitenin yoğun olduğu yerlerde bu enerji kaynağı daha verimli kullanılıyor. Bu da bazı ülkelerde jeotermalin fazla bilinmemesinin diğer bir nedeni.
Jeotermal kaynakları keşfetmek ve tesis kurmak ciddi mühendislik gerektiriyor ve bu nedenle yatırım maliyetleri yüksek. Bu yüzden bazı yatırımcılar daha kısa vadeli ve hızlı geri dönüş sağlayan enerji projelerine yönelmeyi tercih ediyorlar.
Jeotermal Enerji üretiminin genel sorunlarına ve karşılaştığı risklere bakalım.
Teknik Sorunlar
Enerji üretiminin maksimize edilmesinde ilk koşul, jeotermal rezervuarların doğru analiz edilmesi ve en verimli noktaların seçilmesi. Derin kuyular genellikle yüksek sıcaklıkta su veya buhar içeriyor, ancak kaya yapısı uygun değilse, akışkanın yüzeye çıkması zorlaşabiliyor.
Re-enjeksiyon Eksikliği: Jeotermal kaynakların yenilenebilir olması için kullanılan suyun tekrar yer altına pompalanması gerekiyor. Rezervuarın yeterince büyük olmaması, zamanla enerji üretiminde azalmaya sebep oluyor. Kullanılan jeotermal akışkanın yer altına geri pompalanmaması, kaynakların tükenmesine ve çevresel zararların artmasına da neden olabiliyor.
Jeotermal akışkanların yüksek sıcaklık ve kimyasal içerik nedeniyle boruların ve türbinlerin aşınması bakım maliyetlerini artıran bir durum.
Jeotermal enerji üretimi için yüksek sıcaklık (genellikle 150°C ve üzeri) gerekli. Daha düşük sıcaklıklı kuyular, elektrik üretimi yerine ısıtma amaçlı kullanılabiliyor. Basınç seviyesi yeterli değilse, buhar veya sıcak su yüzeye çıkamayabiliyor.
Kuyunun açılması sırasında kaya yapısına bağlı olarak oluşan çökme veya çatlaklar sondaj ekipmanlarının zarar görmesine neden olabiliyor.
Jeotermal akışkanın kontrolsüz şekilde yüzeye çıkması, çevresel ve güvenlik riskleri oluşturuyor.
Ekonomik, Operasyonel ve Mevzuat Riskleri
Jeotermal enerji, sadece belirli jeolojik bölgelerde verimli şekilde kullanılabilir.
Jeotermal santrallerin kurulumu yüksek maliyetli ve uzun vadeli bir yatırım.
Jeotermal enerjiye yönelik denetim mekanizmalarının yetersizliği, çevresel etkilerin kontrol altına alınmasını zorlaştırabiliyor.
Şeffaflık Sorunu Yerel halk, santral projeleri hakkında yeterince bilgilendirilmediğini düşündüğü ve karar alma süreçlerine dahil edilmedikleri durumlarda projelere karşı tepki duyuyor.
Bazı bölgelerde ise , santrallerin çevresel etkileri yeterince denetlenmediği için duyulan güvensizlik, protestoların diğer bir nedeni
Jeotermal santrallerin verimli tarım alanlarına zarar verdiği yönünde endişeler var. Tarım ve turizmle geçinen bölgelerde, jeotermal santrallerin su kaynaklarını tüketmesi ve toprak verimliliğini düşürmesinin ekonomik kayıplara yol açabileceği kaygısı yüksek.
Çevresel Sorunlar
Jeotermal enerji, yerin derinliklerinde bulunan doğal ısıyı kullanarak elektrik üretimi ve ısınma gibi çeşitli amaçlarla kullanılan yenilenebilir bir enerji kaynağı ancak, çevresel etkileri nedeniyle dikkatli yönetilmesi gereken bazı riskleri de taşıyor. Jeotermal enerji, fosil yakıtlara kıyasla daha temiz bir enerji kaynağı olsa da, çevresel etkilerinin iyi yönetilmesi sürdürülebilirlik açısından kritik öneme sahip
Çevresel etkiler nedeniyle “yerel halkın santrallere karşı çıktığı durumlar projelerin ilerlemesini zorlaştırabilir.
Jeotermal santraller, karbondioksit (CO₂), hidrojen sülfür (H₂S) ve metan (CH₄) gibi gazları atmosfere salabilir ve çürük yumurta kokusuna benzer ve yüksek konsantrasyonda solunduğunda sağlığa zararlı olabilecek kötü kokuya ve hava kalitesinin düşmesine neden olabilir. Modern santraller, kapalı devre sistemler kullanarak bu gazların salınımını minimize edilebiliyor.
Su Kaynakları Üzerindeki Etkiler: Jeotermal akışkanlar, bor ve arsenik gibi toksik maddeler içeriyor ve eğer uygun şekilde yönetilmezse, yeraltı su kaynaklarını kirletebilir. Jeotermal akışkan içme suyu kaynaklarına karışırsa ciddi yasal sorunlar doğabilir.
Toprak ve Biyoçeşitlilik Üzerindeki Etkile- Santrallerin kurulması, doğal yaşam alanlarını bozabilir ve toprak erozyonuna neden olabilir. Bu etkilerin minimize edilmesine yardımcı olur Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinden faydalanılması gerekiyor.
Diğer taraftan jeotermal kuyuların kazıldığı bölgelerde toprak çökmesi veya deformasyon riski olabilir.
Önlem olarak modern santraller kapalı devre sistemlerle atık suların tekrar yeraltına enjekte ederek , gaz emisyonlarını ve su kirliliğini azaltıyor. Hidrojen sülfür ve diğer gazların atmosfere salınımını azaltmak için kimyasal arıtma veya gaz yıkama sistemleri kullanılması öneriliyor.
Elbette santrallerin emisyon seviyeleri düzenli olarak kontrol edilerek, çevresel etkilerin minimize edilmesi amaçlanıyor. Bu sorunların çözümü için daha sıkı denetimler, çevre dostu teknolojiler ve sürdürülebilir yönetim politikaları uygulanması gerekiyor.
Jeotermal enerji, kesintisiz ve sürdürülebilir bir kaynak olduğu için yeşil dönüşümde önemli bir rol oynamasına rağmen yatırım maliyetleri, çevresel etkiler ve teknik zorluklar nedeniyle büyüme hızı diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına kıyasla daha yavaş.

Jeotermal Enerji Sigorta Çözümleri
Jeotermal enerji sektörü, küresel sigorta piyasasında giderek daha fazla yer edinmeye başladı. Sigorta sektörü jeotermal projelere yönelik poliçelerini , iklimle ilgili riskleri ve küresel reasürans piyasasının genişlemesini dikkate alarak şekillendiriyor. Özellikle Avrupa ve Asya'da jeotermal enerji yatırımları arttıkça, sigorta şirketleri bu alandaki riskleri daha iyi yönetmek için yeni çözümler üzerinde çalışıyorlar.
Jeotermal enerji santrallerinin sigorta kapsamları, yatırımın farklı aşamalarında karşılaşılabilecek riskleri yönetmek için tasarlanmış, hem keşif aşamasında hem de işletme sürecinde ortaya çıkan jeolojik, operasyonel, finansal ve çevresel boyutlarda teknik ve finansal riskleri kapsıyor.
Jeotermal projelerin temelinde yer altı jeolojisi olduğu için, önceden tahmin edilemeyen birçok faktör ortaya çıkabilir. Diğer taraftan planlanan sıcaklık seviyesine ulaşamayan kuyular, yatırımcılar için büyük finansal kayıp tehdidi içeriyor. Sondaj sırasında kuyu yapısı çökerse veya tıkanırsa, sondaj ekipmanlarının zararları ve yeniden açma maliyetleri oluşuyor. Bazı jeotermal sahalar yüksek jeolojik hareketliliğe sahip bölgelerde bulunduğundan, yerel volkanik aktiviteler projeyi durdurabiliyor.
Bir de jeotermal kuyunun beklenen sıcaklık veya debiyi sağlamaması durumunda oluşan finansal kayıplar var. (Kaynak Riski)
Jeotermal santral inşaatı sırasında oluşabilecek hasarları kapsayan İnşaat ve Montaj Sigortaları
DSU (Gecikme Sonucu Gelir Kaybı) Riski: İnşaat ve kurulum sürecindeki gecikmeler, planlanan gelir akışını erteler. Sigorta, bu gelir kaybını karşılayabilir.
Türbinler, pompalar ve diğer ekipmanların arızalanması durumunda devreye giren Makine Kırılması Sigortası;
Jeotermal akışkanların çevreye zarar vermesi durumunda oluşabilecek maliyetleri karşılamak üzere Çevre Sorumluluk;
İşveren Sorumluluk;
Bir özel koruma da – yatırımcıların proje tamamlanmadan finansmanlarını geri çekmeleri durumunda devreye girerek belirli zararları kapsayan “Yatırımcı çıkışı”

Operasyon Döneminde Doğal afetler (deprem, sel, volkanik aktiviteler), Makine kırılması ve kar kaybı gibi ve çevre sorumluluk, işveren sorumluluk, operasyonel sigorta poliçeleri devrede.
Ayrıca “Santral yeterli enerji üretemezse, “düşük üretim kapasitesi-performans kaybı ” sigortası , santralin planlanan enerji miktarını üretemediği senaryoda farkı sigortanın kapattığı “Minimum kapasite garantisi” ; Kuyunun belirlenen sürede stabil çalışmasını sağlayan “Uzun vadeli verimlilik güvencesi” sigorta ve ani verim düşüşleri veya ekipman arızalarından kaynaklanan kesintileri tazmin eden “Bakım kaynaklı kesintiler” gibi özel çözümlerden oluşuyor
Sigorta, jeotermal enerji projelerinin sürdürülebilirliğini sağlamak ve yatırımcıları olası risklere karşı korumak için kritik öneme sahip. Prim maliyetleri ve teminat limitlerinin yatırımın ölçeğine uygun belirlenmesi gerekiyor. Bu yatırımlarda sigorta şirketleri Küresel reasürans piyasalarından en iyi uygulamaların olduğu destekler alıyorlar,
• DSU (Gecikme Sonucu Gelir Kaybı) Sigortası: Jeotermal projelerde sondaj sırasında karşılaşılan güvensizlikler ve teknik zorluklar, sigorta şirketlerinin projelere özel çözümler üretmesini gerektiriyor.
• Performans Kaybı Sigortası: Jeotermal kuyularının uzun vadeli verimliliği, sigorta poliçelerinde kapasite kaybı riskleri açısından değerlendiriliyor.
• Doğal Afetlere Karşı Koruma: Volkanik ve sismik hareketlerden etkilenen bölgelerde jeotermal santrallerin korunması için özel sigorta ürünleri geliştiriliyor.
• Lloyd’s ve büyük sigorta grupları artık jeotermal enerji projeleri için daha kapsamlı ürünler geliştiriyor.
• Yeşil finansman ile sigorta entegrasyonu sayesinde, düşük faizli krediler ve sigorta destekli projeler giderek yaygınlaşıyor.
• Daha iyi risk yönetimi modelleri geliştikçe, yatırımcılar ve sigorta firmaları daha kapsamlı poliçeler oluşturabiliyor.
ABD, California’daki jeotermal santrallerde, rezervuar tükenmesi riskine karşı poliçeler yaygın olarak kullanılıyor
Türkiye’de “YEKDEM” destekli projelerde, “üretim garantili sigorta” çözümleri giderek yaygınlaşıyor.
İzlanda’da jeotermal santraller için uzun vadeli akışkan verimliliği sigortaları mevcut.
Genel olarak, “doğru yönetildiğinde” jeotermal enerji “sağlıklı ve çevre dostu” bir enerji kaynağıdır. Ancak gaz emisyonları ve su kirliliği gibi risklerin kontrol altına alınması önem kazanıyor.

Türkiye’de Kapadokya gibi bölgelerde jeotermalin turizmle harmanlanması yeni fırsatlar yaratıyor. Küresel ölçekte ise Asya, Afrika ve Latin Amerika'da jeotermal yatırımların artması bekleniyor.
Jeotermal enerji, kesintisiz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı olduğu için birçok ülke için önemli bir alternatif olarak görülse de “şart olup olmadığı”, jeotermal enerjiye olan talep, bulunduğu bölgenin enerji politikalarına, çevresel etkilerine , enerji ihtiyacına, kaynak potansiyeline ve altyapısına da bağlı, özellikle bölgesel ısıtma ve sanayi kullanımı gibi alanlarda doğrudan tüketildiğinde daha kârlı olabilir.
Jeotermal enerjinin 2050 yılına kadar küresel elektrikteki payının artacağı, petrol ve gaz sektörüyle işbirliğinin jeotermal enerji maliyetlerini düşürerek daha hızlı büyümesini sağlayabileceği belirtiliyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)'nın raporuna göre, yeni nesil teknolojilerle birlikte maliyetlerin düşmesi, bu temiz ve sürdürülebilir enerji kaynağını daha geniş bir kullanım alanına taşıyacak.
Jeotermal yatırımlar sürdürülebilir olabilir, ancak bu sürdürülebilirliği sağlamak için doğru yönetim ve yatırım stratejileri gerekli. Jeotermal yatırımlar yüksek maliyetli olmasına rağmen uzun vadede karbon salınımı düşük ve kesintisiz enerji üretimi sağladığı için ekonomik olarak avantajlı yatırımlar olarak biliniyor. Sondaj çalışmaları ve tesis kurulumu en büyük gider kalemleri olsa da fosil yakıtlı santrallere kıyasla işletme ve bakım maliyetleri daha düşük. Güneş ve rüzgar gibi hava koşullarına bağlı olmadığı için istikrarlı gelir sağlıyor. Ayrıca sadece elektrik üretimi için değil, “sera ısıtma, termal turizm ve konut ısıtma” gibi alanlarda da kullanılabildiğinden çeşitlilik avantajı var.
Jeotermal kaynakların yalnızca 15’i kullanılıyor, kalan %85’i hâlâ toprak altında bekliyor. Bu potansiyel yatırımcıların takibinde.
Haftaya Yeşil Seri'nin 7. sinde "BioMass Energy- Biyokütle Enerjisi"
Herkese iyi çalışmalar.
IEA- Jeotermal Enerjinin Geleceği Raporu
YEŞİL SERİNİN DİĞER YAZILARI
Yeşil Seri-2 - Yeşil Dönüşümün Anahtarı- Yenilenebilir Enerji
Yeşil Seri-3 Güneş Tarlaları
Yeşil Seri- 4 Rüzgar Çiftlikleri
Yeşil Seri-5 Enerji ve Yaşam Kaynağı Su- HES Sigortaları
Comments