top of page

BİR İSTANBULLU’NUN İDEAL SİGORTA CÜZDANI



ree

İstanbul’da yaşamak, biraz cesaret, biraz sabır, biraz da “Allah’ım bugün beni kimseye denk getirme” duasıyla ilerleyen bir hayat demek. Çünkü bu şehirde her an her şey mümkün.


Sabah işe yetişme telaşında o pırıl pırıl güneşi fark etmediyseniz, bir martı sizi selamlayarak hatırlatır, "ohh keyfim yerine geldi" dersiniz, ertesi gün aynı noktada yağmur veya doluyla neye uğradığınızı şaşırırsınız.


Yaya geçidinde yol verirsiniz, birkaç saniye sonra dibinde biten sabırsız bir sürücü elinde olsa sizi linç edecek bir tavırla üzerinize sürer. Acayip bir yer burası, duygudan duyguya geçiş hızı inanılmaz. Her an bir ters köşe durumu olası.


E ortam böyle, riskler gerçekten ani ve beklenmedik olunca İstanbul’da yaşamak, kemer takmadan roller coaster’a binmek gibi bir şey.

Ama inmek yok! Sonuna kadar adrenalin! Bol dua!


Bir İstanbullu'nun sahip olması gereken sigortalara başlamadan önce bu nadide ve kaprisli şehrin hallerine ve sakinlerinin bir gününe bakalım.


Bu şehirde başımıza her an her şey gelebilir. Eğer aracımızla yollardaysak, bir yerde yemek yiyorsak, kalabalık bir yerdeysek, kendi halimizde yolda yürüyorsak, durup dururken sağlığımızı canımızı tehdit eden bir durumla karşılaşabiliriz. Geçenlerde bir arkadaşım otobüsten inmek üzere ayağa kalktığı esnada daha bir yere tutunamadan ani bir fren yüzünden otobüste yuvarlandı ve çok ciddi şekilde yaralandı.


Bahsedeceğim riskler elbette sadece İstanbul’a has değil, ancak burada gerçekleşme olasılığı sakin şehirlerimize oranla daha fazla- yani frekans yüksek. En basitinden sabah işe giderken bile evden çıkarken yüklendiklerimizin yanında en az üç farklı riskle baş başayız: trafikte stres, toplu taşımada omuz darbeleri ve ofiste “bugün de deadline var” gibi gerilimler.


Sağlık mesela, zaman bu kadar kıymetli ve bir yerden bir yere gitmek çok zahmetliyken sistemdeki uzun randevu sürelerini görünce insan ister istemez “Ben o zamana kadar ya iyileşirim ya da başka bir şeye dönüşürüm” diye düşünüyor. Özel hastanelerdeki tedavi tetkiklerinin maliyeti bazen araba taksiti gibi. “Acaba bu ağrı ciddi mi?” sorusunu internetten araştırmak yerine , gerçek bir doktora sormak fırsatı veren sağlık sigortası beklenmedik sürprizlerde gerçekten çok işe yarıyor. Çünkü bu şehirde neyin ne zaman olacağı hiç belli olmuyor. Bu nedenle İstanbul’da yaşayanlar için sağlık sigortası “lüks” değil, resmen hayatta kalma stratejisi.


Meşhur İstanbul trafiği Her Gün “Bir İhtimal Daha Var”

İstanbul trafiği sabır testi değil; bir risk laboratuvarı adeta. Uzun süredir pek çok yerde olduğu gibi şehrin muhtelif bölgelerinde 70- 80 km gibi hız koridorları var. Kurallara uyan bir sürücüyüm. Ama hız koridorlarında kurallara uymayan o kadar çok sürücü var ki, anlatılmaz yaşanır. Genellikle eğer müsaitse hemen sağ şeride kaçıyorum ki dibimden gitsin kurtulayım, bazen sinir oluyorum ısrarla yol vermiyorum, bazen diğer şeridin kalabalık olması nedeniyle şerit değiştiremeyip sinir edici korna, selektör tacizine maruz kalıyorum. "Belli ki yapanın umurunda değil, ama kural var ve onun yüzünden ceza mı yiyeceğim bir de!" Herkes diyor ki "aman dalaşma, aman bulaşma", delirip çarpanları, durdurup arabanının üzerinde tepinenleri seyretmiyor muyuz haberlerde! Kime denk geliriz nasıl bilelim?


Çakarlı araçlar da ayrı olay. Yıldık. Efendi efendi yolda gidiyoruz, şeride katılacağız, zaten tam bir şişe ağzı gibi daralmış şeritlerde öyle sıkıştırıyorlar ki gerçekten taciz. Yine selektör, yine korna, kovalar gibi hork hork bir ses ve piyuvvv sinyali. Gerçekten yıldık.


Yaya geçidinde yol versek risk altındayız. Hem durduğumuz için bize çarpabilirler, ama daha da kötüsü, yayaya yol verip iyilik yapayım derken, başkası yaya geçişinde durmayıp, güya iyilik yaptığımız kişiye vurabilir (Öğrenemedik şunu bir türlü)

Makas atan, sinyalsiz şerit değiştiren, camdan bağırarak kendi iletişim şeklini belirlemiş İstanbul’un doğaüstü varlıkları trafik magandalarını unutmayalım.



ree

Son yıllarda yolların fatihi motosikletler ve scooterlar ise, gerçekten kabus. Sağdan, soldan, aradan, kaldırımdan, ters yönden trafik kurallarıyla değil içgüdüleriyle seyreden bir grup. O içgüdü de “bişiii olmaz yaa !” olsa gerek, zira yollarda şahit olduklarımızın mantıklı bir açıklaması yok. Daha çok yeni, 2 gün önce 2. Köprü yolunda scooter vardı. Geçen hafta yine köprü yönünde giderken çapraz şeritli birleşme kısmını kullanan onlarca motosiklet sürekli sağımdan geçtiği için navigasyon "sağdaki çıkıştan çıkınız" diye debelense de sağa dönemedim! Geç geç bitmediler.


Zorunlu trafik sigortası gerçekten çok gerekli ve yaptırmamak gereksiz mangal yüreklilik. Sigortasızlık durumunda aracın bağlanması ve ceza bence olabilecek en hafif sonuç. Büyük şehirlerde sigortasızlık oranı oldukça düşük, zira herkes başkasına zarar verebileceğinin farkında, özellikle de bedeni zararlar. Bu çok iyi bir gelişme. Kaskoya gelince, kişisel bir tercih yaptırır ya da yaptırmazsınız. Son birkaç yıldır rekabet nedeniyle kasko primleri bazen trafik primlerinin altında kalıyor. İyi bir ihtiyarı mali sorumluluk limiti ile kasko sigortası bence cüzdanın olmazsa olmazlarından.


Yarattığı sinir stres bir yana İstanbul ‘trafiğinde bir gün “hasar dosyasında başrolde” olmak çok olası.


Komşuluk = Fizik + Sportif Yetenek + Sabır +Diplomasi


İstanbul apartmanlarında komşuluk sadece selamlaşmak değil, aynı zamanda bir ekosistem yönetimi. Kapı önüne bırakılan çocuk arabaları, bisikletler, evde kullanılmayan ayakkabılık, saksılarda bitki ormanı ve kargo dağları sayesinde koridorlar slalom parkuruna dönüyor. Mesela bir yangın çıksa, kapıyı açtıktan sonra bariyerleri aşmak gerekebilir çünkü başka kaçış yolu yok. İstisnasız her blokta uyarılar olmasına rağmen, keyfi olarak kapı önüne bırakılan çöplerin yarattığı koku, böcek sorunları.. daha da sayarız.


Temizlik görevlisi ya da sakinlerden biri koridordaki bir bisiklet ya da arabaya takılıp düşebilir, taşınma sırasında koridordaki eşyalar zarar görebilir, scooter ve bisikletlerle birleşip “çoklu çarpışma” senaryosuna dönüşebilir, “kim kırdı?” tartışması insanı anında zararın sorumlusu ilan edebilir.



Chat gpt ile oluşturulmuştur
Chat gpt ile oluşturulmuştur

İstanbul apartmanlarında ev hayvanları beraberinde minik, masum görünen ama büyüyünce “komşuluk diplomasisi” gerektiren riskleri de beraberinde getiriyor. Mesela kedi bir fırsatını bulup apartmana kaçtı mı, komşunun kapısını tırmalayabilir, çiçekleri devirebilir, hatta kediden korkan biri panikle düşebilir. Köpek havlamaya başladığında gürültü şikâyeti gelir, tartışma büyür, ardından klasik “Yöneticiye şikâyet ediyorum” cümlesi duyulur. Evde yalnız kalan hayvan sıkılırsa kapıyı tırmalar, parkeleri çizer, eşyaları devirir, su kabını döküp alt kata sızmasına bile neden olabilir. Bu küçük kazalar bir anda hem maddi hasara hem de apartman WhatsApp grubunda uzun sürecek bir komşuluk krizine dönüşebilir.


Komşuluk masrafı, komşuluk hakkından önce gelir. Dökülen çöpün kirlettiği halı, kapı, duvar gibi ortak alanların temizliği bile masraf olarak dönebilir. Bir gün komşu kapıdan börek yollar, ertesi gün üst kattan su iner. Olabilir yani. O yüzden konut sigortaları can simidi olabilirler.


Deprem, Hava Durumu: Hepsi afet

İstanbul’da afet riski sadece depremle sınırlı değil; yağmurun bir anda şehri felç etmesinden toplumsal olaylara, trafikten altyapı sorunlarına kadar her şey zincirleme bir kırılganlık yaratıyor ve hayatı bir anda altüst edebiliyor. Deprem zaten şehrin kaçınılmaz gerçeği; binaların yaşı, zemin yapısı ve yoğun nüfus yüzünden ev hasarı, eşyaların zarar görmesi, geçici barınma gibi masraflar bir anda karşımıza çıkabilir. Cüzdana hemen DASK ZDS'yi ekliyorum.


Yağmur yağdığında ise İstanbul tam bir aksiyon filmine dönüyor. İstanbul’da bazen küçücük bir yağmur damlası Aziz Nesin in "Yağmur Yağdı Böyle Oldu" hikayesindeki gibi hayatı altüst edecek kadar büyük bir afet hâline gelebiliyor. Yollar göle dönüyor, metro girişleri su alıyor, araçlar yolda kalıyor, bodrumlar doluyor ve saatlerce trafikte mahsur kalmak sıradan bir sahne hâline geliyor.

Sis bastığında herkes kendini Bolu Dağı’nda sanıyor; flaşörler, sis lambaları yüzünden “acil durum mu var, yoksa herkes mi panikledi?” ikilemi yaşıyorsunuz. Sis yüzünden feribot seferleri aksayınca, ulaşımda deniz yolunu kullananlar da şehir trafiğine katılıyor ve şehir iyice şenlikli oluyor.

Kar yağdığında ise metropol, Tarık Akan’la Hülya Koçyiğit’in Derman filmindeki o karlar altında mahsur kalan köyler gibi çaresizleşiyor; yollar kapanıyor, trafik kazaları artıyor ve şehir adeta teslim oluyor. Tüm bu riskler başta psikolojik sonra da maddi olarak insanı savunmasız bırakıyor.



Google Gemini ile oluşturuldu
Google Gemini ile oluşturuldu

Sokakta Yükselen Sesler: Küfür, Kavga ve “Kendini Tutma” Mücadelesi

İstanbul sokaklarında yürürken sadece insanlar değil gerilim akıyor ve ben bazen en sakin hâlimde bile “yeter artık” noktasına geldiğimi hissediyorum. Bir bakıyorum iki sürücü yolun ortasında tartışıyor, biri kaldırımdan bağırıyor, öteki el kol hareketleriyle kendini ifade ediyor; küfürler, hakaretler, “sen kimsin?” çıkışları.

Böyle anlarda küfür edenlere tahammülüm yok. Hani bu ufak tefek halimle halimle kavga ayıracak değilim ama o itiş kakış içinde kim vurduya gitme ihtimali yüksek. Bir anlık öfke hem maddi hem hukuki bir riske dönüşebilir. Bu kaotik anlar adli sürece kadar uzayabilir.


İstanbul'da yaşamak bir nevi “hayatta kalma simülasyonu" aynı zamanda. Karşımıza kapkaççı mı çıkar, bıçakla tehdit eden mi belirir, yoksa iki adım ötede gençlerin telefonuna el koyup kaçan biri mi fırlar hiç belli olmuyor. Bir anlık dalgınlıkla telefonun uçup gitmesi, kalabalıkta itiş kakış arasında yere kapaklanmak ya da arada kalıp dayak yeme ihtimali o kadar gerçek ki, ister istemez tetikte geziliyor. Gençler zaten ayrı bir hedef; telefonları hep ellerinde, dikkatleri dağınık, suçluların gözünde “kolay lokma” gibi dolaşıyorlar. Bütün bu kaosun ortasında küçük bir olay “hayatımın en pahalı günü”ne dönüşebilir.


Kötü Şehir Planlaması- Yürümek bile risk

İstanbul’da yürümek bazen öyle bir hâl alıyor ki, şehir planlaması değil de sanki şaka gibi bir parkur tasarımı yapılmış hissi veriyor. Daha kapıdan çıkar çıkmaz kaldırım mı, çukur mu, yükselmiş taş mı belli olmayan bir zeminde adım atarken kendinizi “Survivor İstanbul Etabı”nda bulabilirsiniz. Yağmur yağdıysa zaten geçmiş olsun; kaldırımlar çamur havuzuna dönüyor, bir adım yanlış yere denk gelse dize kadar çamura gömülüp bedava spa hizmeti alabilirsiniz. Toplu taşıma, özellikle otobüs ve minibüsler daha da trajik: Ayakta yolculuk resmen ekstrem spor, ani frenle herkes havalanıyor, omuzlar çarpışıyor, tutunacak yer bulamazsanız fizik kurallarını canlı test edebilirsiniz. Metrobüs deseniz, hız ve yoğunluk birleşince “uçan yolcu” görme ihtimali gayet yüksek; ani duruşlarda herkes domino taşı gibi birbirine devriliyor. Bir de bitmeyen kazılar var: Bir çukur kapanıyor, üçü açılıyor; bariyerler labirent gibi, gece görünmeyen çukurlar ise sürpriz yumurta misali. Şehrin içindeki inşaatlar yüzünden artık şehir trafiğinin elemanı haline gelmiş kocaman kamyonları da unutmayalım. Her yerde büyüklü küçüklü inşaatlar yüzünden İstanbul ülkenin en berbat şantiyesi oldu. Burada bir yerden bir yere gitmek hayatta kalma mizahı gibi bir şey. 


İstanbul’da Hayatta Kalma Formülü ; "Dua + Tedbir + Bolca Şans + Sigorta"


Riskin, temponun ve sürprizlerin hiç eksik olmadığı bir hayatta çoğumuz evden çıkmadan önce kısa bir dua edip sağ ayağıyla adım atarız, bir koruma ritüeli bu. Kimi içinden, kimi ise uğurlayanların dualarıyla manevi bir kalkan oluşturur. Kapıdan "Besmele" ile çıkmak; “Bugünümü hayırlı eyle, yolumu açık eyle, beni ve sevdiklerimi koru” gibi kişisel niyet dualarıyla güne başlamak hem zihni toparlar iç huzurla yola çıkmayı sağlar. Bu küçük ama anlamlı hazırlık, hayatın ve İstanbul’un karmaşasında insanın kendini daha güvende hissetmesine yardımcı oluyor. Ama dua yetmez.


Kapımızı kilitleriz, araç kapılarımız kilitlidir, eşyalarımızı ortada bırakmayız, karşıdan karşıya geçerken eskiden Doğru Ahmet in (bilmeyenler araştırsın) yaptığı gibi sağa sola ve sonra tekrar sağa hatta birkaç kez daha bakar öyle geçeriz. Evden çıkmadan ocağı kombiyi, prizde bir şey var mı diye kontrol ederiz. Çocuğumuzu servise kendimiz götürür, telefondan takip ederiz, trafikte kurallara uyarız, yani kısaca tedbir alırız. Biz kişisel olarak ne kadar tedbir alsak da, sonuçta zırh takamıyoruz, kalkan taşımıyoruz. Bir kaza, bir talihsizlik olabilir ve zarar görebilir ya da istemeden başkasına zarar verebiliriz.


İşte sigorta tam olarak bu işe yarıyor: görünmez bir zırh. Bir İstanbullunun “sigorta cüzdanı", bir hayatta kalma rehberi gibi.


Bir İstanbullunun Sigorta Cüzdanında Neler Olmalı?

✅ Sağlık Sigortası

✅ Hayat Sigortası/ ✅ Ferdi Kaza

✅ Kasko /✅ Trafik Sigortası

✅ Konut (DASK + İhtiyari) ( Hırsızlık & Kapkaç, Evcil Hayvan Sorumluluk, dahil)


Sağlık, hayat, ferdi kaza başımıza gelen olaylar sonucundaki bedeni zararlarımız için, konut ve kasko da evimize ve aracımıza gelebilecek zararlar için. Ancak tüm bu sigorta korumaları bir yerde eksik kalıyor. O da ülkemizde çok pratiği olmayan ama yurtdışında örneklerini gördüğümüz kişisel sorumluluk sigortası. 


Kişisel sorumluluk sigortası, kişinin günlük hayatında farkında bile olmadan yaratabileceği zararları karşılayan, modern yaşamın vazgeçilmez bir güvenlik ağı. Dünyanın pek çok ülkesinde kişisel sorumluluk sigortaları mevcut. Mesela Almanya’da bisiklet sürerken bir yayaya çarpıp yaralanmasına neden olan kişinin tıbbi ve hukuki masrafları için, Fransa’da çocukların okulda arkadaşlarının eşyalarına verdikleri zararlar için, ABD’de köpeğin birine saldırması sonucu doğan yaralanma, iş kaybı ve dava masrafları; İsviçre’de kayak pistinde yaşanan çarpışmalardan doğan bedeni ve maddi zararlar, Hollanda’da elektrikli scooter kazalarında üçüncü kişilere verilen hasarlar gibi bireylerin farkında olmadan, istemeden yaratabileceği zararları üstlenen, geniş kapsamlı sorumluluk sigortaları var. Ülkemizde ise benzer riskler daha çok konut poliçelerine bağlı, limitleri daha dar ve talep odaklı teminatlarla karşılanıyor; bu da ürünün kullanım sıklığını ve farkındalığını doğal olarak daha düşük seviyede tutuyor. Aşağıda genel bir karşılaştırma tablosu hazırladım.

Başlık

Yurtdışı Uygulamaları (Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, İsviçre, Hollanda)

Türkiye Uygulamaları

Ürün Yapısı

Bağımsız, geniş kapsamlı “Personal Liability / Privathaftpflicht” poliçeleri yaygın

Genellikle konut sigortasına eklenen “Aile Sorumluluk / Komşuluk Mali Sorumluluk” teminatı şeklinde

Kapsam Genişliği

Günlük yaşamın tamamını kapsayan geniş teminat: bisiklet, scooter, kayak, evcil hayvan, çocuklar, ev içi kazalar

Daha sınırlı: komşuluk zararları, ev içi kazalar, bazı poliçelerde evcil hayvan sorumluluğu (ek teminat)

Bisiklet / Scooter Kazaları

Almanya ve Hollanda’da kişisel sorumluluk poliçelerinin en sık hasar türü

Standart poliçelerde yer almıyor; özel ürün olarak yaygın değil

Çocukların Verdiği Zararlar

Fransa’da temel teminat; okul ve sosyal yaşamda verilen zararlar karşılanır

Bazı konut poliçelerinde sınırlı teminat; kapsam şirketten şirkete değişiyor

Evcil Hayvan Sorumluluğu

ABD ve Avrupa’da poliçenin ana teminatlarından biri

Genellikle ek teminat; her poliçede bulunmuyor

Evde Su Taşması / Komşuya Zarar

İngiltere’de kişisel sorumluluk kapsamında

Türkiye’de “komşuluk mali sorumluluk” olarak konut poliçesine bağlı

Kayak / Spor Kazaları

İsviçre’de kişisel sorumluluk sigortasının rutin kapsamı

Türkiye’de kişisel sorumluluk poliçesi içinde yer almıyor

Hukuki Masraflar

Avukatlık, mahkeme, uzlaşma masrafları geniş kapsamda karşılanır

Bazı poliçelerde sınırlı; çoğu zaman düşük limitli veya kapsam dışı

Limitler

Çok yüksek limitler (1–10 milyon € arası yaygın)

Daha düşük limitler (genellikle 50.000–250.000 TL arası)

Pazar Yaygınlığı

Hemen her bireyin sahip olduğu temel bir sigorta

Farkındalık düşük; çoğunlukla konut poliçesi içinde fark edilmeden alınan bir teminat

Hasar Frekansı

Yüksek; günlük yaşam riskleri nedeniyle sık kullanılır

Düşük; hem farkındalık hem kapsam darlığı nedeniyle daha az hasar bildirimi yapılır


Hukuksal Koruma Sigortası

Hukuksal koruma, İstanbul gibi metropollerde hak aramanın ve korumanın tek ekonomik yolu. Ne yazık ki kasko ve konut poliçelerinde ek teminat olarak yer alıyor, tek başına satılmıyor. Ancak şurası kesin ki İstanbul gibi büyük metropollerde yaşayan herkesin bir kişisel sorumluluk ve buna eklenmiş Hukuksal Koruma Sigortasına ihtiyacı var.


İstanbul’da risk çok, tehlike çok, belirsizlik çok. Bütün bu kaosun içinde insanın içini gerçekten rahatlatan bir gerçek var: İstanbul'u sevenler ve sahiplenenler.


Trafikten afete, güvenlikten altyapıya kadar her gün yaşadığımız tüm zorlukların arka planında, görünmez bir ağ gibi çalışan binlerce insan var ve onların sayesinde İstanbul hâlâ ayakta. Gecenin üçünde kavşakta nöbet tutan polis de, saniyelerle yarışıp yangına dalan itfaiyeci de, büyük afetlerde şehrin omurgası olan asker de, her kazanın sonunda kapısını açan sağlık çalışanı da, “biz buradayız” diyerek koşan gönüllüler de… Hepsi bu şehrin sessiz kahramanları. Yağmurda mazgal açan, selde yolu kapatan, depremde çadır kurup, yiyecek ve ihtiyaç malzemelerini sağlayan kamu ekipleri olmasa İstanbul çoktan yorulurdu. Onlar sayesinde bu şehir hem kaotik hem büyülü, hem kırılgan hem dayanıklı kalabiliyor. İyi ki varlar; İstanbul’un bütün yükünü omuzlayan bu insanlar olmasa, biz bu şehri böyle cesaretle yaşayamazdık.


ree

İstanbul’un neden böyle olduğuna dair uzun uzun analiz yapmaya gerek yok; şehir zaten her gün kendi kendini yerici bir mizahla özetliyor. Bir yanda plansız büyüme, diğer yanda “yap-boz” tadında projeler derken İstanbul, bir lego şehri gibi yamalı bohçaya dönmüş durumda. İstanbul, hem büyümüş hem yorulmuş hem de biraz kendi kendine küsmüş bir şehir; biz de nazı ve kaprislerine alışmış, kaosunu kabullenmiş, akışına kapılmış halde İstanbul'u yaşamaya devam ediyoruz.


Bu kadar zorlayıcı koşullarına rağmen, hangi saat olursa olsun, köprüden her geçtiğimde, bir şekilde yolumu çevirip boğazın ikonik binalarının önünden geçerken en sevdiğim şarkıyı ayarladığım, küsemediğim, kızamadığım, her gördüğümde bir daha aşık olduğum bir sevgili gibi benim için İstanbul.


Herkese keyifli pazarlar






Yorumlar


bottom of page