6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 yıl geçti,
Yaklaşık 350.000 kilometrekare, 14 milyon kişiyi etkileyen, 9 saat arayla Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerin kapsayan alanda 7,8 Mw ve 7,5 Mw büyüklüklerindeki iki korkunç deprem.
Yeni bebeği olduğu için, işe gittiği zamanlarda bebeğine bakan annesine yakın olayım diye geçici ev kiralayan anne ve bebeği;
Spor turnuvasına gelip, bir daha asla evine dönemeyen genç şampiyonlar;
Enkaz altındaki evladının elini güncelerce tutan baba;
Elleriyle koca taşları kaldırmaya çalışıp, molozların altından seslerini duydukları yakınlarına ulaşamayıp onlarla ölen, kahrolan yürekler;
Kışın keskin, acımasız soğuğunda, üzerlerinde pijamaları, çıplak ayak, yaşadıkları şokun etkisiyle ne olduğunu anlayamadan kendilerini dışarı atan korku içindeki insanlar...
Günler sonra , enkazdan çıkarıldıklarında katıla katıla ağladığımız kurtarma anları, Yaşıyor ! Çok şükür yaşıyor!
Yürekleri dağlayan feryat "Sesimi duyan var mı?"
1 yıl geçti.
Türkiye bir deprem ülkesi, bu özelliğe sahip dünyadaki tek ülke de değil.
Yok o eski yönetmelik şu tarihten öncesi, yok efendim şu tarihten sonrası tartışmalarına gerek yok. Doğru yapılmış, kaliteli malzeme kullanılmış, doğayla didişmeden doğaya uyumlu yapılmış, mühendislik ilkelerinden taviz verilmemiş bina yıkılmadı, öldürmedi!
Tahminlerin ötesinde, eşi benzeri olmayan mega bir felaket, korkunç bir deprem oldu!
Aşağıdaki şema 1990 yılından sonra ülkemizde olan depremleri gösteren AFAD sunumundan.
Geleceğini bile bile beklediğim deprem simülatörünün içinde, sadece 15 saniye hissetmeme rağmen düştüğüm dehşeti, yerimden kıpırdayamadığım anları paylaşmıştım sizinle. Depremde insanlar bu dehşeti 1 dakika 20 saniye yaşadı. Kelimenin tam anlamıyla dünyaları başlarına yıkıldı. Canlar gitti. Geride kalanlar için hayat çok zor.
Her yuva eksik şimdi; anne baba, evlat, kardeş, sevgili, yok. 04.17 deki sessiz yürüyüşte, 1 yıldır hiç ısınmadım ki ben dedi bir depremzede. Çok büyük bir acı var, dayanılmaz bir yalnızlık var, aniden yitirilenlerin yeri doldurulamaz boşlukları var. Bunlarla beraber, hala kötü koşullarda konteyner kentler, konteyner okullar, hala başını sokacak bir dam bulamamış insanlar var.
Artık ne ev var, ne iş yeri, ne okuduğu okul, ne alışverişini yaptığı market, ne de ilk sallandığı salıncak. Depremin dümdüz ettiği şehirlerde, canlarla beraber insanın geçmişi de o ağır enkazın altında kalıyor. Artık sadece anlatılanlarda, anılarda kalan bir zamanların sokakları, evleri, yolları, köşeleri. Bu da ağır bir travma.
Ülkemizin en büyük riski deprem.
Bu yazı depremin yıldönümünden bir gün sonra yayında; inanın, raporlar, sunumlar, bir daha olmasın temennileri veya şunu yaptık, bunu ettik konuşmalarına tahammülüm kalmadı. Dinlemek istemiyorum.
Yıllarca yaralarını sarmak için bizi ve gelecek nesilleri ekonomik olarak zorlayacak bu felaket bitmedi, her an patlamaya hazır bomba gibi, en kötüsü de bu.
2000 yılında bir STK organizasyonunda "İstanbul Depreme Hazır mı?" konulu bir panel düzenlemiştik. Üzerinden kaç yıl geçmiş, şaka gibi hala aynı soru, "İstanbul depreme hazır mı?"
Bu şehri birbirine bağlayan köprüler, tüneller var, benim mahalleme metrelerce yükseklikteki iki viyadük üzerinden bağlanılıyor. Depremin ne zaman, nerede olacağı belli değil, herhangi bir yolda bir trafik kazası olsa 20 Milyonluk şehirde ara sokaklar bile kilitleniyor. Her birinde binlerce insanın çalıştığı onlarca plaza binası dip dibe. Öyle mahalleler var ki, üst üste yığılmış, perişan yüzlerce binayla dolu, bir arabanın zorlukla geçebileceği daracık sokakları var. Bu şehirde yaşamayan bilmez. İstanbul depreme hazır falan değil.
Yıllar önce çok yoğun bir kar yağışında, sabah 11.00'de çıktığım toplantıdan evime gece 3.00'de dönebilmiştim. 16 saat. Yürüme şansım olsa, daha hızlı dönerdim muhtemelen. O günden beri her yere yedekli veya sırt çantasıyla gidip geliyorum. Çantamda her zaman bir küçük su, düz bir ayakkabı, telefon için yedek batarya ve ıslak mendil, kağıt mendil gibi eşyalar var. Benzerini oğlumun okul çantasına da koydum. Her günü böyle yaşamak, hep tedbirle ve yer etmiş bir korkuyla yaşamak normal mi?
Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, tüm ülkenin canı yanıyor.
Deprem sürpriz değil ki bu ülkede.
Hani hep dillerde ya, bana göre asıl beka meselesi deprem.
Deprem ülkemizin ekonomik ve siyasi bağımsızlığı için en büyük tehdit.
Sesimi duyan var mı? Hala bu feryat neden ?
Acı hep taze, ölenlere rahmet, kalanlara sabır ve dayanma gücü diliyorum.
#Adana #Adıyaman #Diyarbakır #Elâzığ #Gaziantep #Hatay #Kahramanmaraş #Kilis #Malatya #Osmaniye #Şanlıurfa
Comments