
Bir kadın, bir çalışan, anne ve sektöre gönül vermiş bir emekçi olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sadece bir kutlama değil, aynı zamanda pek çok gerçeği hatırlatan bir gün.
7 Mart Cuma günü Sigorta Brokerleri Derneği Kadın Brokerler Komitesi’nin düzenlediği "Bir Kadın Bin Hikaye" paneline gittim.
Öncelikle uzun zamandır katıldıklarım arasında en zarif, içeriği dopdolu ve çok içten bir organizasyon olduğunu belirteyim.
Her şeyiyle “mis” gibi bir organizasyondu.
Sektörümüzün pırıl pırıl kadınları ile bir arada , o kadar samimi hikayeler, deneyimler dinledik ki, anlatılanları yaşadık, gözümüzde canlandırdık, kimi zaman gözlerimiz doldu, kimi zaman kahkahalar attık.
SBD Yönetim Kurulu Başkanı Cenk Ecevit, Atatürk ün “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” sözleriyle başladığı açılış konuşmasında kadınların eşit hak ve eşit fırsat mücadelesinin sadece yasalar değil toplumun her bireyinin bilinçlenmesiyle başarılabileceği mesajını paylaştı.
SBD Kadın Brokerler Komitesi , sektördeki kadınların temsiliyetini artıracak çalışmalar yapıyor.

Moderatörlüğünü Selcen Gür’ün yaptığı paneldeki konuşmacılar İnsan Hakları Aktivisti Hacer Foggo, Tiyatro Sanatçısı Çiğdem Tunç, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji ABD Prof. Dr. Tülin Ergun ve Tiyatro sanatçısı, Aktris ve Solist Ayça Varlıer’di.

HACER FOGGO -İnsan Hakları Aktivisti
Uzun yıllar insanlar, insan hakları üzerine haberler yapan Hacer Hanım, İstanbul’un artık var olmayan ikonlarından olan Sulukule’deki kentsel dönüşüm haberi üzerine mahalleye gitmiş ve hayatında bir dönüşüm başlamış. Bu süreci kentsel dönüşümden çok 1000 yıllık Roman Kültürü’nün kaybı olarak tanımlayan Foggo, burada derin yoksulluğa tanık olduğunu anlattı. Yaşadıkları mahalle dışında başka yer bilmeyen , görmeyen çocuklar sabahları okula gidip dönüşte “Acaba evimiz bugün yıkıldı mı? Yarın mı yıkılır” travmasıyla yaşamışlar.
Bugünden sonra Kadın, Çocuk ve yoksulluk konularına yoğunlaşıp, başka şehirlerde de çalışmalara katılan Foggo, Şişli’de kurdukları Çimenev’ i anlattı. Çocukların okuldan sonra geldikleri Çimenev'de gönüllü Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden matematik teknoloji , Türkçe dersleri görmüşler. Gün içinde de anneler gelip okuma yazma öğrenmiş. Çimenev’e gelen çocukların ve kadınların hayatları değişmiş.
Pandemi zamanı ülke kapanıp zengin fakir ayırımı kalmadı, işte herkes evlerde gibi söylemler olsa da, pandemi eşitsizliğin ne kadar derin olduğunu göstermiş. Evlerde mama yok, bez yok bulgur yok, yoksulluk açlığa dönmüş. Mahallelerde dayanışma devam etse de bir süre sonra komşuda da kalmamış. Bunun üzerine “Evden değiştir kampanyası” başlatarak , kendilerine bildirilen ihtiyaç sahiplerine online alışverişle ihtiyaçları gönderen bir zincir oluşturmuş ve bu yolla 3000 kişiye ulamışlar.
Hacer Hanım meselenin koli, ayakkabı göndermekle çözülemeyecek çok derin bir yoksulluk olduğunun altını çizdi. Yoksulluk bir erişememe hali diye tanımlarken, paylaştığı örneklerde boğazımız düğümlendi, gözlerimiz doldu. Tek tip yoksulluk yok, hasta olanların yoksulluğu, yaşlıların yoksulluğu, engellilerin yoksulluğu …
Bu çalışmalar Derin Yoksulluk ve Kent Yoksulluğu kavramlarının tanınmasına ve farkındalığın artmasına vesile olmuş.
Tüm bu süreçte, yükün çoğunluğunu üstlenen kadınların, yaşadıkları zorluklar ve travmaların yanında, hiçbir sosyal sigorta güvencelerinin olmaması da gerçekten büyük toplumsal sorun.

ÇİĞDEM TUNÇ
Genç meslektaşlarımız için yeni, bizim nesil için ise çok tanıdık bir sima Çiğdem Tunç.
Çok küçük yaşlardan itibaren, Güzel Sanatlar mezunu olan annesinin de yönlendirmesiyle bale eğitimiyle başlayan hayatında, uzun yıllardır tutku ve mücadele ile sürdürdüğü Çiğdem Tunç Tiyatrosu’na uzanan yolculuğunu anlattı bizlere.
Çiğdem Tunç’u dinlediğinizde o güçlü “tutku”yu hissetmemek mümkün değil. Ülkede sanatın ve sanatçının değerinin az bilindiği zamanların mücadelecilerinden olması bir yana, yaşadıklarını anlatırken bizlere geçirdiği duygular da bizi kah duygulandırdı, kah güldürdü. Gaziantep'te bir turne esnasında tanıştığı 10 yaşındaki Arda’nın, hayatını bütünüyle değiştiren tiyatro sevgisi ve bunun parçası olmaktan duyduğu gururu hepimiz içimizde hissettik.
"Bilim evrenin sınırlarını ya da sınırsızlığını ölçerken, sanat içine iyilik işliyor" diyerek, kötülüğe verilecek en güçlü yanıtın iyilik olduğunu söyleyen Çiğdem Tunç, yıllar boyunca tiyatrosunu ayakta tutmak için verdiği mücadelede sahip olduğu tek evini bile kaybettiğini anlattı.
Duygusal olarak zorlandığı zamanlarda sanat ilacı olmuş.
“Hayatın üzerine yürüyorum. Düştüğüm yerden kalktım, amaç buldum. Düşebiliriz, her yerimiz yara bere içinde olabilir. İnanın bir kadın olarak ruhumu bedenimi aklımı satmadan geldiğim noktada hala verdiğim mücadelelerden aldığım yaralarımı gururla taşıyor, her sabah yepyeni ümitle güne başlıyorum
Hiçbir zaman durmak yok”
Çiğdem Hanım, halkla iç içe olmak ve sanatı insanların ayağına getirmek istediklerini belirterek, "Bir tek kalp, tek bir çocuk Arda"’yı örnek verip, Hacer Foggo’nun birlikte çalıştığı çocukları tiyatrosuna davet etti.

PROF.DR. TÜLİN ERGUN
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı olan Tülin Hanım’ın sakinleştirici bir aurası var. Gelin görün ki bu ufak tefek, sakin görünümlü kadın konuşmaya başlayınca beni şaşırttı. Küçüklüğünde yerinde duramayan, çok meraklı, aşırı yaramaz bir çocukmuş. “Bilgiye açtım” diyor kendisi. Her konuda bilgiye ulaşma motivasyonu o kadar yüksekmiş ki keşfetme aşkıyla sürekli yara bere içinde kalırmış. Kendisini "sofist" olarak tanımayan Tülin Hanım, 1980’lerde ülkenin yaşadığı kriz günlerinde kürsülerinden ve öğrencilerinden uzaklaştırılan akademisyenlerin bayrağını devralmaya karar verip, haksızlığa dur demek için kariyerine akademisyen olarak devam etme kararı almış.
Risk almaktan korkmayın, kendimizi aşabiliriz , insan sınırlarını zorlayabilir derken meslek hayatında yaşadıkları ve geldiği konumda Atatürk’ün kadınlara sağladığı fırsatların öneminin de altını çizdi.
Çok mütevazi tavırlarıyla yaptığı konuşmasında ailenin öneminden ve vizyon sahibi olmaktan bahsetti. Bugünlerin sosyal medyadaki çok “beğeni” veya çok takipçi kandırmacasına da dikkat çekerek, önemli olanın yakın dost sahibi olmak olduğunun da altını çizdi. Her insan gibi zorlandığında aile ve dost desteği ve antidepresanlarım dediği köpeklerini anlattı.
"Ben değil biz" kavramını işaret ederek, bazen çok çaresi, kırılgan hissedebiliriz , büyük bir bütünün parçasıyız mesajıyla birliğin beraberliğin aile ve dostluğun önemini bir kez daha hatırlattı.
Tabi bu kadar kadın bir araya gelmiş ve bir dermatoloji uzmanı yakalamışken, anti-aging' deki yeni teknolojiler hakkında görüşlerini de duymak istedik. Tıbbın ilk prensibi “önce zarar verme” den başlayarak
"Cilt içeriden beslenir" diyerek, cilt sağlığı için ilk olarak düzenli ve sağlıklı beslenme, egzersiz ve günlük bakım ürünleri ile desteklenmesi gerektiğini anlattı. Artık emekli olabileceği halde her gün bir arada çalıştığı 30'un üstündeki asistanına katabileceği aktarabileceği ne varsa , çalışmaya devam edeceğini söyleyen kıymetli hocamız konuşma arasında yaşını da söyledi, dediklerini uygulayın derim😊

AYÇA VARLIER
Ülkemizin çok yönlü sanatçılarından olan Ayça Varlıer, hedefleri ve istekleri doğrultusunda kafasına koyduğunu yapan biri olarak anlattı kendini. 10 yıl yurtdışındaki eğitiminden sonra Türkiye’ye gelerek başladığı sanat yaşantısında eş zamanlı tiyatro, dizi ve sahne çalışmaları yapmış. Kendini aşırı zorladığı bir zamanda hayatını yeniden düzene koymaya verip, İstanbul dışında yaşamı seçmesi , spor, müzikal tiyatro, yeni hedefler ve zaman yönetimi konusunda edindiği prensiplerini anlattı.
Bu son derece hoş ve güzel kadının çalışkanlık, tutku ve başarı dolu geçmişinde, bir kadın olarak karşılaştığı zorluklara “hep işiyle cevap vermesi ve sonunda kazananın kendisi olduğunu” belirttiği güçlü mesajı bence pek çok kadın için rehber niteliğinde.
Bugün geldiği noktada ailesinin çok büyük desteği olduğunu söyleyen Varlıer, 20 yıl önce her alanda koşturup, kendini zorlayıp sürmenaja kadar götüren durumlara bakıp "bugün o zamanlardaki kendine ne dersin" sorusuna ise
“Bir şey demezdim, her yaşın ayrı bir aklı var, O gözyaşları akacak. Başarısızlık önemli bir öğretmen, başarısızlıktan ayağa kalmak da güçlenme nedeni” diyerek, kadın erkek olmaktan önce birey olmanın önemine işaret etti.
Konuşmasının sonunda güzel sesiyle söylediği şarkısı da bize harika sürprizi oldu.
İkinci panelin konuğu , aynı zamanda bu organizasyona destek veren Reis Kuyumculuk’un Genel Müdürü Kübra Börtlüoğlu idi. Merve Günaçar'la sohbetleri de oldukça keyifliydi.

Bu genç ve dinamik kadın, staj döneminde sigorta sektörüyle tanışmış, sonrasında ise bankacılıkla devam etmiş. Bir süre yurtdışında kaldıktan sonra Türkiye’ye dönmüş.
Bir aile şirketi olan Reis Kuyumculuk'la beraber erkek egemen olan altın sektörünü ve aslında hitap ettikleri asıl kitle olan kadınlara yönelik çalışmaları anlattı. Bu kadar erkeğin olduğu sektörde telefonda bir kadın sesi duyduğunda patronla konuşmak istediğini söyleyenler olmuş. Bu aşamaları da yönetimin desteği ile aşmışlar.
Her ne kadar bankacılıkta kağıt materyalle meşgulken kuyum sektöründe bu sefer kıymetli madenlerle çalışmaya başlasa da, kuyum sektörünün kendi jargonu ve geleneklerini de kısa sürede öğrenmiş.
Kübra Hanım ın konuşması esnasında paylaştığı önemli bir tespiti var. Kurumsal yapılarda kadınlara karşı negatif tavırlara daha çok rastlandığı, aile şirketlerinde ise daha hassas davranıldığı. Bu konu o kadar dikkatimi çekti ki, bununla ilgili ayrı bir çalışma yapmaya değer. Kübra Hanım, Ekonomist dergisinin her kadınlar gününde yayınladığı “glass ceiilng- cam tavanlar” endeksinde 2025 yılında endekste yer alan 29 ülkede arasında ilk 5 i İskandinav ülkelerinin aldığını, ama asıl üzücü durum Türkiye'nin bu sıralamada 27 . sırada olması. En sonuncu ülke ise ya kariyer yaparsın ya da çocuk diyerek, kadınları iş hayatından tamamen ayıran yaklaşımıyla Kore.
Tüm konuşmalarda hayata ve amaca tutunmanın ve kadınların eşsiz potansiyellerinin gücünü vurgulayan güçlü mesajlar paylaşıldı.
Panelde dinleme fırsatı bulduğum bu beş harika kadının verdiği ortak mesajlar vardı.
Konuşmacıların hiçbir bugünkü konumlarına kolayca gelmedi. Bunun için çok uğraştılar, çalıştılar, mücadele ettiler, kimi zaman başarısız oldular ama pek çok insanın hayatına dokundular. Düştüler, dizlerini silkeleyip, amaçları ve hedefleri doğrultusunda yürümeye devam ettiler, vazgeçmediler. Bir insan hakları aktivisti, bir tiyatrocu, bir doktor akademisyen bir aktrist, bir genel müdür olmanın beraberinde getirdiği tüm zorlukları yaşadılar, gelecek zorluları yaşamaya da hazırlar.
Hepsi de ailenin, vizyonun, dost elinin kıymetini vurguladı ve BİZ olmaktan bahsetti. İnişler ve çıkışlarla dolu hayatta, başarının anahtarı, bir amaca bağlı olmanın getirdiği motivasyon, sabır, disiplin, ama en başta sevgi – sevmek ve iyi insan olmak.
İyilik ve kadın, birbirini tamamlayan bu iki güç bir araya geldiğinde, bugün insanlığı zorlayan, üzen o kötü enerjinin karşısında uzun süre dayanması zor Çünkü İyilik ve Kadın‘ın direnci , kötülükten daha kuvvetli.

Bu güzel organizasyon için SBD Kadın Brokerler Komitesini tebrik ediyorum. Güzel kalbinize ve ellerinize sağlık.
Comments