TATİL SONRASI NAZİK BİR DİRENİŞ "SAKS MAVİSİ KURUMSAL GRİYE KARŞI"
- Zeynep Turker
- 6 gün önce
- 6 dakikada okunur

Uzun yıllar Avrupa ile çalıştığım zamandan aşina olduğum şirketlerin komple kapanması ve toplu olarak tatile gidilmesi - yani "blok tatil" uygulaması bir süredir ülkemizde de var.
Önceleri garipsemiştim, ancak özellikle üretim sektöründe 7/24 çalışan sistemlerin sürekliliğinin sağlanması için günlük performansı takip eden periyodik bakım planlarının yanı sıra "Planlı Durma" süreleri her şeyden önce bir ihtiyaç.
Kurumsal dünyanın “hep birlikte fişi çekme” ritüeli bu blok tatillerde üretim hatları revizyona giriyor, dijital sistemler güncelleniyor, enerji ve personel maliyetleri düşüyor. Aslında şirket, tıpkı bilgisayarın “yeniden başlat” tuşuna basmak gibi, tatil yaparken bir yandan da kendini güncelliyor.
Bu şirketlerin riskleri proaktif bir şekilde yönetme kaslarını geliştirdikleri, dayanıklılık kültürünü pekiştiren bir uygulama, adeta endüstriyel hayatın sürdürülebilirliği için bir “wellness molası”.
Tabi ki bu planlı durma, adı üstüne "planlı"; bu durmanın zamanlamasından tutun, her süreci detaylarıyla çalışılıyor, ekipler hazırlanıyor, gerekliyse eğitimler alınıyor, satın alma ve tedarik işlemleri ile üretim yapılamayacağı zamanlar için stok planlaması, satış planlaması, tedarik ve müşteri planlaması, vergi ve finansal işlerle, bordro özlük gibi işletmenin sürekliliğini koruyacak her türlü sistem bu planlı durmaya hazırlanıyor. "Hadi bakalım şalteri indirdik" durumu değil, ciddi hazırlık gerektiren bir süreç.
Şirketlerin “blok tatil” uygulamasına yönelmesi, pandemi sonrası değişen çalışma alışkanlıklarının yansımalarından biri. Dünyaca evlere kapandığımız pandemide, uzaktan çalışma alışkanlıklarının yerleşmesiyle birlikte tatil ve mesai kavramları da yeniden şekillendi. Bu da esnekliğe dayalı yeni iş kültürlerinin doğmasına zemin hazırladı. Blok tatil uygulamalarının, zihinsel sağlık açısından önemli bir koruma mekanizması sunarak çalışanların tükenmişlik sendromunu azaltmada etkili bir rol oynadığı belirtiliyor.
Diğer taraftan uzaktan çalışma, blok tatil gibi uygulamalar işveren markası açısından da stratejik bir avantaja döndü. Genç yetenekleri çekmek isteyen şirketler için bu tür uygulamalar, hem çalışan bağlılığını artırıyor hem de kurumsal itibara katkıda bulunuyor.
Ama bence işin en güzel yanı zihinsel tarafı. Tüm ekip aynı anda tatile çıkınca kimse “ben tatilden geldim, onlar hâlâ Bodrum’da” gıybeti yapmıyor. Kendisi tatildeyken telefonlara çıkmayan ama siz tatildeyken sizi günde on kere arayıp burnunuzdan getirenler de tatilde! Geri dönüş sendromu azalırken, herkesin tatilde olmasının getirdiği eşitlik hissi adalet hissiyatı yaşanıyor. Ofise dönüşte kimse kimseye trip de atmıyor çünkü herkes aynı anda sıfırlanmış.
Yurtdışı özellikle Avrupa ile senkronize olma durumu da var. İhracat yapan şirketler için bu tatil, Avrupa’daki yaz döngüsüyle uyumlu planlanınca tatil planı yaparken “Frankfurt ne zaman kapanıyor?” diye düşünmek gerekmiyor.
Tabii her güzel şeyin bir B planı olmalı. Ülkemizde bir çalışanın tatil süresi genel olarak çok kısa. Bir çalışan diğerinin yaptığını genellikle bilmediği için vekaleten çalışma sistemi de zayıf. "Ay o tatile gidecek, ben onun isini mi yapacağım, diyorlar. Ya da kimse mail box'ı görülsün istemiyor. Blok tatil uygulamasında acil durumlar için nöbetçi ekipler şart. Müşteri hizmetleri ve kritik operasyonlar için alternatif planlama yapılmazsa, tatil dönüşü "kaos” yaşanabilir.
Tatil mi bu, yoksa sadece ritim mi değişti?
Herkesin aynı anda izne çıktığı, şirketin durup sistemin nefes aldığı blok tatil güzel fikir gibi… ama bu ritim değişimi her sektörde aynı anlama gelmiyor. Bilinen blok tatil uygulamaları var, okul tatili mesela. Okul tatili aslında pedagojik bir planlamadır; çocuklar dinlenir, öğretmenler toparlanır, sistem yeniden kurulur. Adli tatile gelince , mahkemeler durur ama adalet nöbetçi kalır—yani “sessiz ama tetikte.” Meclis tatili ise tam bir vitrin: yasama durmuş gibi görünse de komisyonlar, bölge ziyaretleri ve siyasi kulisler tam gaz devam eder. Tatil değil, sahne arkası çalışması.
Belki de önce “tatil” kelimesini yeniden tanımlamak gerek. Tatil bir anda kurumsal sessizlik provasına da dönebilir. Çünkü takvim durduğunda herkes dinlenmiyor; bazen sadece görünürlük azalıyor, stres arka planda birikmeye devam ediyor.

Takvim duruyor, üretim hatları susuyor, kahve makinesi bile “ben de kapattım” moduna geçiyor. Dışarıdan bakınca huzurlu gibi… Ama içeride işler o kadar da dingin olmayabilir. Bana göre tatil, sadece sistemin durması değil, zihnin sıfırlanması, sosyal bağların artması ve bireyin kontrol hissini yeniden kazanmasıyla olur. Blok tatil, bu alanlarda esneklik sunmadığında, çalışanlar kendini “tatilde değil, takvimde sıkışmış” gibi hissedebilir. Öncesi yığılan iş yükü de cabası.
“Ya Şimdi Ya Hiç"
Oysa bazıları o dönemde çalışmak istiyor, bazıları izin hakkını başka zaman kullanmak istiyor. Ama sistem diyor ki: “Ya şimdi ya hiç.” Bu da yıllık izni olmayanlar için ücretli tatil dayatması gibi algılanıyor.
İnsanlar makine değil, tatile çık dendiğinde hemen tatil kafasına geçemeyebilir. Tatil tarihleri kişisel planlarla çakışıyor, kimi çocuğunun okuluna denk getiremiyor, kimi düğün sezonunu kaçırıyor, kiminin ürün hasadı var, eşinin ya da ailesinin tatil planı var, bakıcının izni var. Şirket bir taraftan blok tatili planlarken şirket kadar çalışanların da ayarlaması gereken bin tane durum ortaya çıkıyor. Nöbetçi kalanlar “ben ne zaman dinleneceğim?” diye soruyor, kıdemi yetmeyenler “tatil değil, izin zaman aşımı” yaşıyor. Tatil planlaması bordroya göre yapıldığında, dinlenme hakkı bir hak olmaktan çıkıp bir prosedüre dönüşüyor.
Bir de dönüş var
İş yükü? Tatil öncesi ve sonrası bir tür maraton. Tatile çıkmadan önce işler yetiştirilmeye çalışılıyor, dönüşteyse e-posta kutusu “ben yokken neler olmuş?” diye bağırıyor. Blok tatilin zihinsel sıfırlanma yerine kolektif unutkanlık yaratma potansiyeli de var. Tatil sonrası sendromu turbo moda geçiyor, tüm ekip aynı anda dinlenince, dönüşte herkes aynı anda “e ne yapıyorduk biz?” diye bakıyor. (İtiraf edeyim, çok nadir yakaladığım bir uzun bir tatil fırsatı sonrası şifrelerimi unutmuşluğum var)
“Tatildeyiz dediler, ama tatil bana uğramadı. Şirket dinlendi, ben değil.”
Bir erişim krizi kaçınılmaz Üstelik kriz anında tatil valizi değil, kriz çantası açılıyor. Kriz anında nöbetçi sistemler devreye giriyor, acil iletişim hatları açılıyor, önceden hazırlanmış senaryolar (varsa) raftan iniyor. Mesela nasıl karar alacaksınız? Kritik bilgi ya da personel ulaşılabilir olmayabilir- tatilde çünkü. CEO plajdan çağrılıyor, yönetim kurulu üyeleri Hawai gömlekleri ve şortuyla karar alıyor. "Kriz esnekliği” eklenmediğinde kurumsal kırılganlık beklenen bir durum ve bu testten geçemeyip, sessizce vazgeçen şirketler de var.
Bu sistemin görünmeyen yükünü nöbetçiler ve destek fonksiyonları taşıyor. Tatilin öncesi de sonrası da muhasebe, IK, IT için ekstra fazla çalışılan zamanlar. Bir çeşit “Şirket tatilde, sistem ayakta” durumu olunca da “tatil herkes için eşit mi?” sorusu kaçınılmaz oluyor.
Hizmet sektörü, start-up kültürü ve müşteri odaklı operasyonlarda bu uygulama, “blok değil, bloke” etkisi yaratabilir.
Sigorta sektörü blok tatile çıkabilir mi?
Çıkabilir ama çoğu zaman çıkmaz.
Sigorta sektörü, üretim gibi “durup bakım yapalım” diyebileceğin bir yapı değil. Poliçeler durmaz, riskler tatil yapmaz, hasarın ne zaman gerçekleşeceği belli olmaz. Müşteriye “tatildeyiz dönüşte arayın” denmez, bu cevabı duyunca başkasına gider ya da kıyamet kopar. Özellikle doğal afet, siber saldırı, sağlık krizi gibi durumlarda sigorta şirketlerinin ve aracıların erişilebilir olması hayati önem taşır. Tatil değil, kriz nöbetine dönüşebilir.
Sigorta gibi sürekli hizmet sunan sektörlerde, bu uygulama ciddi operasyonel ve etik riskler doğurabilir. Özellikle destek fonksiyonları için bu durum “görünmeyen yük”.
Hasar bu, ne zaman olacağı belli olmaz.
Riskin zamanlamasını tahmin edilemediğinden sektör sürekli tetikte olmak zorunda. Deprem takvimle gelmez, sel “izin listesine göre” akmaz, trafik kazası “tatil dönüşü bekleyeyim" demez. O anda zor durumda olan sigortalınız size ulaşamıyorsa kriz büyür.
Dinlenmek mi? O teminat dışı
Hâlâ 7/24 açık olan iki cep telefonuyla yaşıyorum.” Görünürde 9-6 masa başı gibi bir iş gibi görünse de sigortacı 7/24 erişilebilir ve çalışır olmalıdır. Telefonunuzun uçak modunda olması bile sorun olabilir.
Çünkü bir sorun olduğunda sigortalı kendini bileni ister.
Bu, bir sigortacının modern zamanlar versiyonu: poliçeyle uyanan, hasarla uyuyan, tatilde bile bildirim sesiyle hayırdır inşallah derken irkilen insan. Tatil değil, sürekli tetikte yaşamak. Sigortacılık bu mu derseniz, çoğu zaman evet.
Çünkü sigorta “risklerin tam kalbinde". Zor durumda olan müşterinize “tatildeyim" diyebilir misiniz? Denmez, denemez. Telefonun ucunda desteğe ihtiyacı olan biri varken, arka plandaki plajdan gelen neşeli çığlıkların, müziğin sesini duymasın diye nerelere saklanırsınız. Hadi siz sorumluluk duygunuzla müşterinizle ilgilenirsiniz ama tek değilsiniz ki! Eşiniz dostunuz oflar puflar, e neresi tatil bunun anlamadım bakışları üzerinizde gezinir, ufaklık pareonuzdan çekiştirip somurtur. Hepimiz yaşadık bunları. Bir tarafta müşteriniz zor bir durumdayken siz kokteylinizi yudumlayamazsınız. Ve sigortacı olarak iki telefonla bir yandan sistemin açık kalmasını sağlarken, diğer yandan kendi zihninizi kapatmaya çalışırsınız. Ama olmuyor, hiç olmadı.
Herhangi bir şirket blok tatile çıkınca takvim durur, sistem susar, kahve makinesi bile inzivaya çekilebilir, ama sigortacılar hep tetiktedir.
Blok tatil, bazı sektörlerde avantajları dezavantajlarına göre daha çok olan bir uygulama, ben sevdim.
ilkini planlamak zor, bir deney gibi olsa da, takvim oturdukça daha da kolaylaşan blok tatilin yarattığı pozitif atmosferi , tatile birkaç gün kala, bittim artık, uyuduğum uyku değil, kendinden geçme, vücudumun her yeri ağrıyor diyenlerin ofise döndüklerinde adeta çiçek açmış yüzlerinin etrafındaki endorfin bulutunu görmemek mümkün değil.

Kurumsal griye karşı saks mavisi
Tatil sonrası nazik bir direniş.
Hepimiz biliriz o havayı. Bir yanda “tatil bitti, hayat yine başladı” sersemliği, diğer yanda hâlâ kulağında deniz dalgası sesiyle işe gelen çalışanlar. Tatilin izler hâlâ hücrelerdeyken, kurumsal ritme yeniden adapte olma çabası renklerle, jestlerle ve mimiklerle kendini gösteriyor. Mesela toplantı odasında parıldayan yazdan kalma bir renk, tatilden yeni dönmüş yöneticinin saks mavisi t-shirtü! Yüz hâlâ kurumsal ritme adapte olmaya çalışıyor bir taraftan belli ama kravat yok, gri ceket yok, o parlak renk başka bir şey söylüyor. Yüzde bir tebessüm, dinlerken daha ilgili, karar alma refleksleri yumuşamış, ses tonu daha nazik, kahve kupası daha yavaş tutuluyor. “Tatil iyi gelmiş.”.
Gelmez mi hiç !
Çıkarabildiğiniz kadar keyfini çıkarın. Rutin ne de olsa gelir.
İyi pazarlar
#tatil #bloktatil #kurum #personel #pandemi #motivasyon #unutkanlik #mavi #izin #hak #performans #wellness #planlama #stress
Yorumlar