Oldu, bu da oldu
2024'ün sigorta sektörüne getirdiği değişiklik ve zorlukların sigortalılara etkilerini fırsat buldukça burada paylaşıyorum. Bazı sigorta şirketlerinin deprem riski nedeniyle bazı işlerinden çıkmaları, maliyetlerin çok yükselmesi nedeniyle sigortalıların artan şikayetleri, aracıların kapı kapı dolaşarak kapasiteleri tamamlamaya çalıştıkları haberlerinin arasında geçen hafta duyduğum, bir sigortalının tepkisi oldukça iddialı oldu,
Söz konusu sigortalı önemli bir üretici ve aynı zamanda ihracatçı. Uzun yıllardır sigortalarını bir acente aracılığıyla yaptırırken , son dönemlerde acentenin günlük operasyon dışındaki sigorta branşlarında ve hasarlarda istenilen seviyede hizmet verememesi nedeniyle 2024 yılında başka bir aracı ile çalışmaya karar veriyor ve hangi aracı ile çalışacağına karar vermek için de aldığı tavsiyeler üzerine veya geçmişten bildikleri muhtelif acente ve brokerleri ihaleye davet ediyor.
İhaleye katılanlardan tanıdığım brokerler, bu yılın zor bir yıl olduğunu, rekabet yerine herkesin güçlü olduğu tarafları bir araya getirmelerini, birden fazla brokerle çalışabileceklerini belirtse de, sigortalı buna ikna olmuyor ve sigorta şirketlerini brokerler arasında dağıtarak teklif getirmelerini istiyor.
Brokerler kendilerine verilmiş şirketlere gidiyorlar. Hali hazırda riskin büyüklüğü nedeniyle 3 şirket tarafından sigorta edilen tesislere, mevcut sigortacıların önerdiği yeni kapasiteler yetmiyor. Her iki broker ellerinde bir sigorta şirketinden lider hisse ile yetkilendirildikleri diğer sigorta şirketlerinden takipçi kapasiteler toplamaya çalışıyor. Tabi sigortacılara başka başka aracılar gittiği için süreç karışıyor. Sektör, geçmiş iş ilişkisinden ya da çalıştığı tekliflerden sigortalıyı yıllardır tanıyor. Bu zamana kadar diğer endüstriyel kurumlar gibi rekabet yaratıp, prim odaklı yaklaşımını da biliyorlar. Panele yeni girecek olan sigorta şirketlerinin UW'ları geçerli bir risk raporu olmadığından bilgi ve hasar tecrübelerine dayanarak ya çok düşük bir kapasite öneriyor ya da riske girmek istemiyor. Mevcut sigortacıları ise , son poliçe döneminde yaşadıkları hasarlardan sonra daha temkinli yaklaşıyor. Kapasite verebiliriz ama hasarlardan sonra ne önlemler alınmış, en riskli deprem bölgesindeler, çatı, bina hala aynı mı, bakım ve onarımda hala o servisle mi çalışıyor gibi pek çok soru yöneltiyorlar.
Günün sonunda brokerler topladıkları kapasitelerle sigortalının karşısına geliyor. İki brokerin de elindeki teklifler %100 e ulaşmıyor. Zaman daralmış, vadenin bitmesine birkaç gün kalmış ve kapasite eksik.
Aylar öncesinden kendisine anlatılanları kulak ardı etmiş olan şirket, tamamlanamayan kapasitelere ek olarak 3-4 kat gelen primleri görünce , rakip olmalarına rağmen güçlerini birleştirip tamamlayalım tavsiyesinde bulunan brokerleri de dinlemiyor ve sigorta yaptırmama kararı alıyor.
Bir kurum sigorta yaptırmama kararı alabilir. Ancak karar verilirken tek kriter maliyetse bu bir sorun. Bir hasar gerçekleştiğinde ne yapılacağının planı yoksa daha da büyük bir sorun.
Ayrıca bazı kararlar sadece o kurumu bağlamaz. Şimdi bunun sebeplerine bakalım.
Anlattıkları kurum eskiden beri bildiğim bir şirket. Yabancı bir ortaklıkken, sonradan tamamen yerli sermaye oldu, ancak ihracat yapıyor, yurtiçi pazarda da yarattığı bayilik, ikinci el, servis gibi önemli bir ağın tam merkezinde konumlanmış durumda. Yabancı ortak varken, kararlar yönetim kurulu nezdinde alınıyordu, ancak şimdi daha çok patron şirketi. Bordrosunda binlerce çalışanı olan şirketin, yarattığı eko sistem çok daha fazla insanın da ekmek kapısı.
Öncelikle binlerce m2 alana yayılmış ve birden fazla lokasyonda faaliyet gösteren şirketin, ana üretim fabrikaları tek çatı altındaki binalardan oluşuyor . Isıtmalı, soğutmalı prosesler var. Konveyör hatları, vinçler, kimyasal ve yanıcı malzemelerin kullanıldığı alanlar var. Çok büyük, devasa makine parkının yanı sıra, kapalı ve açık alan depolaması yapıyorlar. Kısacası- bir yangın ya da deprem anında gerçekleşebilecek zararın boyutları çok büyük olabilir.
Her yıl aldığı lisanslarla yabancı markalar adına üretim yapmaya başlamış. İhracat yapıyor ve kontrat yükümlülükleri var.
Ürettiği ürünler yerel piyasa koşullarını belirleyen konumda. Geniş bir servis ağı var, parça ve servis tedarikinde önemli bir kaynak. Avrupa'da satılan pek çok patentli ürünü var. AB ülkeleri başta olmak üzere, ihracat yapan şirketlerin satış kontratlarında detaylı sigorta koşulları olur, eğer sabit kıymetler de dahil olmak üzere sigorta yaptırma koşulu varsa , yerine getirilmediği durumlardaki sonuçlar çok daha fazla zarar verebilir.
Yönetim binlerce insanın ve ailelerinin sorumluluğunu taşıyor. Sadece bordrosunda olanlar değil, bu şirketin yarattığı eko sistemde çok daha fazla insan için yaşam ve geçim kaynağı konumunda
Ayrıca, üretimi sayesinde ülkemizde önemli bir açığı kapattığı için, ithalata bağımlılığı azaltan ekonomik bir katkısı var.
Üstelik 1999 Marmara depreminde bu kurum da bir süre üretimi durdurmak zorunda kalmış.
Banka ve kredi kurumlarıyla olan ilişkiler açısından sigorta bugün olmasa, yarın gerekecek. Bu durumda, seçme şansı bile olmadan, daha da yüksek primlere evet demek zorunda kalabilir.
Sayısını daha da çoğaltabileceğimiz saydığım sebeplere baktığımızda sigorta yaptırmıyorum demek aslında bir çözüm olmaktan çok, peşine pek çok sorun takan bir karar. Bir kurumun çalışanları, müşterileri, tedarikçileri - kısaca paydaşları ile ilişkisinde sigorta önemli harçlardan biri konumunda.
Sigorta yaptırmıyorum diyorsanız, finansal gücünüze güvenmeniz gerekir- firmanın bu kararından riski üzerinde taşımada kendine güvendiği anlaşılıyor. Böyle bir durumda, sigortalı risk üstlenmeye de iştahlıysa, aslında sunulabilecek pek çok alternatif çözüm var.
İhtiyaca uygun tasarlanan bir sigorta programı sayesinde , bu kurum başta yıllardır devam eden haklarını kaybetmeden, kendi riskleri ve bağımlı olan sistemlerin risklerini kısmen devredebilir ve yarattığı eko sistem tamamen korumasız kalmaktan koruyabilir. Müşterilerine karşı yükümlülüklerini yerine getirilebilir, emek verdiği o kadar ürün ve lisansı koruyarak olası pazar kaybı risklerini yönetilebilir.
Sigorta edilmediği durumlarda yaşanacaklar ise hem manevi, hem maddi hem de ticari bir felaketle sonuçlanabilir.
Diyelim ki bir şey olursa başımızın çaresine bakarız dediler ve sabit kıymet (yangın, deprem) sigortalarını yaptırmadırlar. Bu durumda üretim tesislerinde oluşabilecek her türlü zarar ve buna bağlı kar kaybı risklerini üstlenmiş oluyorlar. Finansal olarak büyük hasarları karşılayabilecekler ve "sıfırdan yaratırım" fikrine hazırlarsa , söyleyecek çok şey yok.
Ancak burada unutulan uzun vadeye yayılmış riskler (long tail) olan işveren sorumluluk, üçüncü şahıs sorumluluk, ürün sorumluluk gibi önemli riskler var-. Kanunumuzda sorumluluk risklerinin zaman aşımı 10 yıl. Şirket, pahalı olduğu için sabit kıymet (yangın deprem, makine kırılması) gibi riskleri sigorta etmemiş olsa bile, sorumluluk riskleri devam ediyor. Bildiğiniz gibi sigorta şirketleri bu tarz uzun vadeli riskleri genellikle tek başına sigortalamıyor. Sigorta şirketleri kurumu tüm riskleriyle birlikte değerlendirerek teklif verir, sabit kıymet yaptırmayayım ama kar kaybı alayım, ya da sadece ürün sorumluluk ve işveren sorumluluk olsun gibi tek başına (Standalone) teminatların bir kısmı piyasada bulunmadığı gibi, bulunsa bile mevcudun oldukça üzerinde maliyete çıkacaktır, bunun yanı sıra özellikle kazanılmış olan geriye döne bilirlik (retroactive date) hakkı elden giderse, geçmişte ödenmiş primler de boşuna ödenmiş olur. Bu tip poliçelere ara verilmesi ciddi kayıplara sebep olur.
Bir şekilde akıllarında, broker veya acenteler yerine, kredi ilişkileri nedeniyle bankaların ne yapıp edip sigortaları yapacağı düşüncesi de olabilir. Banka kanalıyla yapılan sigorta poliçelerine ayrıca değineceğim, eğer böyle bir plan varsa, ekstra dikkatli olmalılar.
Maliyetlerin artacağı ve kapasitelerde zorlanılacağı uzun zamandır söyleniyor. Sonuçta sigorta şirketleri de üstlendikleri riskleri reasürans yoluyla yurtdışı piyasalara devrediyorlar. Bu durumda reasürans maliyetlerindeki değişimler sigortacıları ve sonuçta sigortalıları etkiliyor. Ancak sadece bu büyük kurum değil, pek çok endüstriyel işletme hala eski günlerdeki muafiyetsiz ve düşük primli sigorta poliçelerinin beklentisi içinde, o günlerin geride kaldığını tekrar hatırlatayım. Bu karşılanmayınca da çok daha çılgın bir karar alıp, sigorta yaptırmıyorum diyebiliyorlar.
Konu kurumun sigorta bütçesi dışındaki direkt ve dolaylı sorumluluklarına gelince, bence bu fevri karardan dönülüp, bu kriz sürdürülebilir yeni ve sürdürülebilir bir sigorta yaklaşımına geçmek için bir fırsata çevrilebilir.
Sigorta yaptırmamak hasarları cepten karşılamak demek, madem kendilerinde bu gücü görüyorlar, bu aşamadan sonra hesaplanmış ve ölçülmüş toplam risk maliyeti çalışması yaparak daha makul primlerle sigorta yaptırabilecekleri alternatif çözümlere odaklanmalılar.
Şirket, milyarlarca lira riski kendi üzerinde taşımak yerine, iyi bir risk analizi sonrası yapılacak risk mühendisliği hizmetleri, iş sürekliliği ve risk yönetimi yatırım planı, konjonktürdeki değişimlerle güncellenen finansal analizlerle, üstlendiği riski azaltarak kalanını daha makul primlerle sigortaya devrederek, kendine, çalışanlarına ve topluma olan sorumluluklarını, yerine getirmeye devam edebilir.
Geçmiş yıllarda sigorta piyasası bazı risklerin frekansının çok artması, çok yüksek maliyetlerde zararlar oluşturması ve artık beklenmedik olmaktan çıkması nedeniyle teminat vermeyeceğini duyurmuştu. Buna ilaç ve otomotivdeki ilk kademe ürün sorumluluk ve geri çağırma sigortalarını örnek verebilirim. Otomotiv ve ilaç endüstrisi buradaki sigorta ihtiyaçları için yine piyasa ile birlikte alternatif çözümler geliştirildi. Bu çözümler risk yönetimi yaklaşımını ön plana çıkardı, riskler önemli oranda küçültüldü bazıları engellendi, yapılan analizler sonucu sigortaya devredilen kısım azaldı.
Son zamanlarda ABD de kasırga ve fırtınaların artması nedeniyle bu risklerin sigorta teminatlarından çıkarılması gündemde. Bu durumda bireyler ve işletmeler doğabilecek zararlar altında ezilmemek öncelikle gerekli tedbirleri almak, zararlar için bir fon oluşturmak, kötü gün parası ayırmak zorunda. Bunların tümümün ülkelerin vergi mevzuatıyla da uyumlanması gerekiyor. Çünkü hasarı cepten ödemenin vergi yükümlülükleri var.
Kısacası, sigorta yaptırmıyorum demek aslında o kadar kolay değil. Büyük bir hasarda kapıya kilidi vurmakla bitmiyor, yıllarca devam edecek sorumluluk risklerinin tüm mali ve manevi yükünden kaçınılamıyor.
Eğer bir risk yönetimi ,iş sürekliliği planınız , devam eden yükümlükler için kişisel servet dışında başka bir finansman çözümünüz yoksa , sigorta yaptırmıyorum demek, çılgınlık.
Terzi işi bir sigorta programı için yol gösterebilecek tecrübeli bir aracı ve mutlaka bir risk mühendisliği çalışması desteğiyle ,neyi sigorta edip neyi etmediğinizin ve sonuçta neyle karşı karşıya olduğunuzu bilincinde olarak faaliyet, sürdürmek başını her gece yastığa endişeyle koymaktan defalarca iyidir.
Sigortasız kalmayın.
Herkese iyi pazarlar.
#sigorta #prim #risk #selfinsurance #riskyönetimi #bankasurans #deprem #yangin #retention #muafiyet #issurekliligi #businesscontinuity #BCM #reasurans #captive #UW #kapasite #sorumluluk #vergi #onlem #broker #riskmudendisligi #riskreport #pazar #blogger
Comments