Son yıllarda oldukça fazla duyduğumuz kamu özel işbirliği ve yap-işlet-devret modelli yatırımlar ülkemizde ve dünyada oldukça yaygın. Yap -işlet-devret bir kamu altyapı yatırım veya hizmetinin finansmanı özel bir şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi, karşılıklı olarak mutabık kalınan sürede ve tarifeye göre hizmet veya ürünün kamu kurumuna satılması ve süre bittiğinde, işletilen tesisleri kamunun aynı performansta işletebileceği durumda ve eksiksiz olarak kamu kuruluşuna devretmesi olarak özetlenebilir. Kamu Özel İş Ortaklığı (PPP*) ise kamu hizmeti olarak öngörülen ve sadece devlet tarafından verilen hizmetlerde, devletin kontrol ve denetimi elinde bulundurduğu; projelerin finansmanına ilaveten işletme ve yönetimi konusunda da özel sektörle işbirliği yaptığı projelerdir.
Devletlerin üstlendikleri finansman yükünü hafifleten ve özel sektörün de ticari menfaatleri doğrultusunda kamu hizmetlerine dahil oldukları bu yatırımlar; yol, tünel, köprü, raylı sistemler, hastane, altyapı gibi yüksek tutarlı ve uzun süreli projelerdir. Bu projelere dahil olan özel sektör müteahhitleri, projelerin finansmanları için ulusal ve uluslararası finans kuruluşları ile kredi anlaşmaları yaparlar. Proje finansmanı denilen bu işlem, uzun vadeli altyapı, endüstriyel projeler ve kamu hizmetlerinin rücu edilemeyen (non-recourse) veya sınırlı rücu edilebilir (limited recourse) mali planların kullanılarak finanse edilmesidir. Projeyi finanse etmek için kullanılan borç ve öz sermaye, proje tamamlandığında elde edilen nakit akışından finansör(ler)e geri ödenir. Proje finansmanı, geri ödeme için öncelikle projenin nakit akışına dayanan ve projenin varlıkları, hakları ve menfaatlerinin ikincil teminat olarak tutulduğu bir kredi yapısıdır. Proje finansmanı şirketler için büyük projeleri bilanço dışı finanse edebildikleri için caziptir.
Kamu projeleri, genellikle ana bir yüklenicinin altında, birbirinden farklı operasyonları yönetecek yüzlerce alt müteahhit ve taşeronla yönetilen, oldukça kompleks projelerdir. Bu kompleks yapının içinde finansörlerin de dahil olmasıyla birlikte , sözleşme, lojistik, satın alma ve tedarik, yetkinlik gibi pek çok konu detaylı olarak tarafların hukuk ve teknik danışmanları tarafından incelenir. Birkaç yılı bulabilen bu görüşmeler neticesinde mutabık kalınan kontratlarla birlikte bu sefer finansman için görüşmeler başlar.
Finansörler, işin asıl sahibi olan kamu kurumu gibi menfaatlere sahip olurlar. Müteahhidin projeyi belirletilen zamanda tamamlaması ve bu işten gelir elde etmesi, kamu kurumu için olduğu kadar finansör için de önemlidir. Bu durumda, herhangi bir nedenle projenin tamamlanamaması riskine karşılık alınan önlemlerden biri de sigortadır.
Proje finansmanı olan yatırımlarda sigorta süreçleri çok seslidir, çok başlıdır, içerikleri karmaşıktır, koşulları keskin kriterlerle belirlenmiştir ve sonuçlanması uzun zaman alır.
Bir kamu projesinde kamu kurumu devletin ve vergi mükelleflerinin menfaatlerini korumak adına sigortayı zorunlu tutar. Diğer taraftan, finansman sağladığı projenin başına bir şey gelmesi durumunda rücu imkanı az olan ya da kısıtlı olan finans kuruluşu da güçlü sigorta teminatı ister. İki taraftan gelen bu sigorta zorunluluğu ile müteahhidin kendi sorumlulukları ve ticari menfaatleri de bir araya gelince, karşımıza tüm tarafların menfaatlerini riske sokabilecek sigorta edilebilir durumlara karşı tasarlanmış çok özel sigorta korumaları çıkar.
Bu sigortaların içerikleri karmaşık olduğu gibi, primleri de oldukça yüksektir. Proje bütçesi içinde önemli bir yer tutarlar ve bu nedenle proje yöneticisi başta olmak üzere, bu önemli giderin yönetimi için özel uzmanlık gerekir. Çünkü sigorta sözleşmesi bir inşaat projesinin inşaat malzemesi ya da hizmet sözleşmesine benzemez. Kendi dinamikleri vardır ve pek çok konuda poliçenin tazminat ödemesi müteahhidin sorumluluğunda olan risk yönetimi, tedarikçi ve malzeme seçimi, tasarım, proje ve genel olarak alınması gereken önlemlerin uygun ve yeterli olmasına bağlıdır.
Projeler bir takım işidir, teknik donanımlı olan proje yöneticilerinin, finansman için görüşmeleri yapan finansçıların, proje tasarımcılarının, satın alma ve lojistik departmanlarının uyumlu çalışmasını gerektirir. Bu organizasyonda görev alan her departman projeye sağladığı katkılar kadar, operasyonlarındaki hata veya aldıkları bir karar ile risk yaratma potansiyeline sahiptir.
Projelerin bir konsorsiyum tarafından yapıldığı durumlarda da menfaat sahiplerinin sayısı artar, riskler daha detaylı şekilde masaya yatırılır, herkes kendi parası ve menfaatini korumak için taleplerini art arda sıralar, riskleri minimize etmek ister; hukukçular devreye girer ve çok seslilik başlar. Tüm tarafları yönetmek oldukça maharet isteyen bir durumdur ve bu yük genellikle proje yöneticilerinin omuzundadır. Bu nedenle sigorta konusunda uzmanlıkları olmayan ve uzman olmaları da beklenemeyecek proje ekiplerinin, projeye, risk ve sigorta perspektifi ile bakacak, kontratlardaki koşullarla ve şirket dinamiklerinin uyumunu kontrol edecek, tutarlı ve kesintisizi bir sigorta programı için ayrı bir göze ve uzmanlığa ihtiyaçları vardır.
Proje finansmanındaki sigorta programları kamu tarafından istenilen tüm koşulları sağlayacak şekilde çok daha geniş koşullarla hazırlanır. Proje sigortalarının bazı ortak özeliklerine bakalım:
Maliyeti yüzlerce milyon USD'ını aşan bu projelerin finansörleri, risklerinin en az kendileri kadar güçlü sigorta piyasalarına emanet edilmesini şart koşarlar, kısaca Rating kriterleri yüksektir. Bu da daha uygun maliyetli olmasına rağmen finansal yeterlilik açısından istenen koşullara sahip olmayan sigortacıların ve piyasaların plasmanda kullanılamayacağı anlamına gelir.
Sigorta programı temel olarak EarlyWorks (inşaat öncesi hazırlık aşaması) ve inşaat fazı için CAR İnşaat Tüm Riskler, DSU (Delay in Start up), Üçüncü Şahıs Sorumluluk, Nakliyat ve Nakliyata bağlı DSU ile, Terör veya Politik Şiddet sigortalarından oluşur. Tüm bu poliçelerin tanımları ve klozları finansmanın rüculu - rücusuz olmasına da bağlı olarak, kontratlarla uyumlu olmalıdır ve proje özelinde farklılık gösterir. Finansörler ve borç alan taraflar bu konuda hukuk ve sigorta danışmanlarıyla birlikte hareket eder.
Bazı teminatların risk limitlerinin belirlenmesi için proje öncesinde ve proje boyunca risk mühendisliği hizmetleri ile hasar senaryoları çalışması istenir. Ayrıca teknik danışmanlar proje müddetince denetimler ve hesaplamalar yapmaya devam eder.
Projenin sadece ana sözleşmesi değil, tüm tedarikçi ve hizmet verenlerle yapılan sözleşmeler de mercek altına alınır. Risk yönetimi ve müteahhidin yükünün dağıtılması amacıyla bu tedarikçilerin de kendilerini ve müteahhidi koruyacak sigorta kapsamlarına sahip olmaları beklenir. Alım gücü nispeten daha düşük olan bu hizmet sağlayıcılar ve tedarikçiler için ayrıca bir sigorta programı düzenlenmesi gerekir: mimar ve mühendisler için Mesleki Sorumluluk, Teminat Mektubu yerine Surety (Kefalet), Ürün Sorumluluk gibi.
Proje bedellerinin yüksek olması nedeniyle pek çok sigortacının riskten hisse alması gerekir, Brokerler, üzerinde mutabık kalınan sigorta koşullarının panele katılan tüm sigortacılar tarafından kabul edildiği bir kapsam için pazarlık yaparlar.
Muafiyet seviyeleri, alışkın olunan tutarların çok üzerinde olabilir. Bu durumda sözleşmelerde muafiyeti üstlenen tarafların beklenmedik harcamalara hazırlıklı olmaları gerekir. Sigorta maliyetini düşük tutmak adına kabul edilen bazı muafiyetler, bütçede hiç beklenmedik gedikler yaratabilir.
Poliçe operasyonu, riskin bulunduğu ülkenin sigorta yönetmeliklerine bağlı olarak değişir. Başka bir zaman detaylarıyla aktaracağım Fronting operasyonu, sürece yeni sigortacıların ve kanunların dahil edilmesi anlamına gelir.
Çanakkale 1915
Proje finansmanlarında sigorta kapsamını genellikle finansörler belirler. Başka bir tabirle "parayı veren düdüğü çalar". Bu tür projelerde müteahhitler, başta kamu kurumunu ve halkın menfaatlerini kollayacak şekilde hareket ederek, koşulları genel olarak kamu ve finansörler tarafından belirtilen inşaat ve sonrasında gelir elde etmeye başladıkları operasyon aşamasındaki risklere karşı tüm sigortaları belirtilen koşullarda yaptırmakla yükümlüdür.
Ülkemizin çok başarılı ve uluslararası projelere imza atan müteahhitlik şirketleri var. Bu şirketlerin gerek Türkiye gerekse yurtdışındaki projelerine baktığımızda, çoğunun sigorta operasyonlarını satın alma departmanları vasıtasıyla yürüttüklerini görüyoruz. Proje sigortası yaptırıldıktan sonra satın alma fonksiyonu sona erer, halbuki poliçeler proje müddetince yaşar ve süreç içinde değişiklikler olabilir. Buna ek olarak süreçlerin karmaşıklığı ve tarafların çokluğu satın alma yetkinliklerini aşabilir ve şirketi riske açık duruma getirebilir. Günün sonunda şirketin menfaatlerinin korunması hedefi gözetilerek, konunun tüm departmanlarca anlaşılması, takibinin sağlanması ve uygun kararların verilebilmesi için sigorta piyasası ile proje ekibi arasında bir tercümana ihtiyaç vardır. Bu fonksiyon ancak projelerde tecrübeli, bütünsel bakış açısına sahip ve birimlerle birlikte çalışacak bir sigorta danışmanı tarafından yapılabilir. Bu sofistike fonksiyon, şirketin bir sigorta departmanında bu konuda uzman bir personel ya da dışarıdan bir danışmanla hatta ikisinin birlikte çalıştığı bir modelle yerine getirildiğinde tüm taraflara fayda sağlar.
Proje sigortaları sadece finansmanla ilgili sigorta poliçeleri ile sınırlı değildir. Birinci derecede kamu veya finansörün menfaati olmayan ama müteahhit için birincil önemi olan çalışan riskleri, zorunlu sigortalar, motorlu araçlar, siber, çevre gibi diğer sigorta poliçelerinin de yine projenin temel esasları ile uyumlu şekilde tasarlanarak yaptırılması gerekir.
Ülkemizde proje finansmanı ile yapılan yatırımlardaki sigorta programlarının genel resmi bu şekilde. Eğer yurtdışında kamu projeleri yapan bir müteahhitseniz, sizleri içinde Politik Riskin de dahil olduğu daha da kompleks bir operasyon bekliyor. Yurtdışı projelerinin sigorta süreçlerini ve başlıca özelliklerini de başka bir yazıda anlatalım.
Herkese iyi çalışmalar
(*) Public-Private Partnership
Comments