KUŞ YUVADAN UÇARKEN ÇANTAYA ATILAN TERLİKLER
- Zeynep Turker
- 11 May
- 4 dakikada okunur

Bugün Anneler Günü.
Hepimiz bebek olduk, çocuk olduk, ergen olduk, okula gittik.
Tüm bunlar olurken biz farkında bile olmadan bir yandan evi çekip çeviren annelerimiz bir yandan da gün gelip kendi başımıza ayakta durmamız için ihtiyaç duyacağımız donanımı kazanmamız için uğraşırlar. Kendi odanı toplayıp, kendi yemeğini pişirmek, kendi söküğünü dikmek, çarşı pazara gitmek gibi günlük alışkanlıkların yanı sıra okuyup elimiz ekmek tutacak bir iş sahibi olmamız için de arka planda çalışır, desteklerler. Tabi bir de yuva kurma var. Kendi ailesi, çocukları olsun isteği de pek bir baskındır annelerin. Çünkü mayamızda var, evlatlarımızın da kendine ait bir ailesinin olmasını, bu hayatta yalnız kalmamalarını dileriz hep.
Her anne bin bir zahmetle büyüttüğü evladının donanımlı bir birey olmasını ve kesinlikle kendisinden çok daha iyi, konforlu olarak, refah içinde bir hayat yaşamasını ister. Bilirler ki bir gün gelecek, kuş yuvadan uçacak. Ama hayatlarını da sanki bu hiç olmayacakmış, sanki evlatları hiç evden ayrılmayacakmış gibi yaşarlar.
Uzun yıllar önce, biricik dostumun düğün günü geldi aklıma. Sözdü nişandı derken, iki sevgili bir yandan yeni yuvalarını kurarken, bir yandan da düğün telaşı başlamıştı. Artık düğüne doğru hazırlıklar hızlanmış, yeni eve eşyalar taşınmaya başlanmış, "yıka, ütüle yerleştir"le günler hızla geçmişti. Bu arada gençler bir taraftan çalışıyor, kalan zamanda hem organizasyon yapılıyor hem de bu işlerle uğraşıyorlardı. Herkes mutluydu, bir yandan tatlı bir telaş, bir yandan da evin prensesi, herkesin kıymetlisi kızları için sevinç vardı. Düğün günü geldi. Biz iki yakın arkadaş sabahtan itibaren koşturmacalara başladık. Evden çık, kuaföre git, fotoğrafçıya git, odur budur derken, eve gelindi , akşamüstü sevgili damadımız gelinini almaya geldi, hep beraber arabalarımıza binip düğüne yollandık. Nikahtı, yemekti, takıydı derken, neşeli ve çok eğlenceli harika bir düğünden sonra, ne sebeple hatırlamıyorum gelin damat maaile kız evine geri döndük. Evde kalan birkaç çantayı alacaklardı sanırım.
Birkaç parça eşyayı alıp otoparka arabaya gittiğimde arkadaşım "Zeynep! Terliklerim, terliklerimi almadım" dedi. Tekrar yukarıya çıktım, kapıyı çaldım, annesi açtı, "terliklerini istiyor" dedim. O andan itibaren, tüm bu aylar boyu koşturmaca içinde, kızının mürüvvetini gördüğü için mutlu olan, herkesi ağırlayıp gülen annenin yüzünü unutamıyorum. "Neden? Neden dedi? Niye alıyor terliklerini, onlar kalsın , yani ne gerek var ki, niye alıyor terliklerini?!"
Bilindik, bir çift yıpranmış terliği vermek istemiyordu. O çok sevdiğim, anne dediğim tatlı kadının yüzünde, aylardır süren telaşın içine saklanmış olan, içten içe korktuğu, düğün dernek derken bastırılmış olan o gerçeğin ayırdına çok sert şekilde vardığını gördüğüm andı. Hayır, neden terliklerini istiyordu? Kuş yuvadan uçmuştu. Kuş ciddi ciddi yuvadan uçmuştu!
Terlik, sahibiyle özdeşleşmiş, çok kişisel, çok bize ait bir eşya. Hemen her evde, her aile ferdinin terliği ya kapı kenarında ya da bir çekmecede, dolapta durur. Evdeki hayatın, ailenin, ferdin ve oranın yuva olduğunun ispatı gibidir. Babanın terliği, abinin terliği, kızın terliği diye bilinir. İşte arkadaşımın eve geldiği gibi ayaklarına geçirdiği terliği, o evdeki varlığının da sembolüydü. Terliğimizin olduğu ev, evimizdir. Yeni evinde de alışık olduğu, rahat ettiği terliklerini giymek istemişti doğal olarak arkadaşım, ama gelin görün ki, o terliklerin evden çıkması annesinde bambaşka bir etki yaratmıştı. O gün, o bir türlü vermek istemediği terlikleri yavaşça elinden alıp bir çantaya koyup, arkadaşımı belki de tam anlamıyla annesinin evinden çıkarmak da bana nasip olmuştu.
Elbette ki bu mini travma aşılıyor, hayatın doğal akışında evlatlar yuvadan uçacaklar, zaten uçmalılar. Ama evden her uçuş, annelerin kalbinden minik bir parça koparıyor. Kırgınlık değil, üzüntü değil, yas değil, ama bilindiği beklendiği halde sarsan bir kopuş bu.

Bizler yuvadan uçalı uzun yıllar oldu artık. Akışta biz fark etmedik belki ama, ne zaman anne babamın yanına gitsem, geçmişten bir şeyleri bir anda elimde buluyorum. Birkaç yıl önceki ziyaretimde, ben küçükken gece örmeye başlayıp sabah giydirdiği yelekli ve dönen etekli tığ işi takımı çıkarıverdi annem. Bu takımı neredeyse hiç üzerimden çıkarmazdım. Malum kız çocukları dönen eteklere bayılır. Hayretler içinde kaldım. Meğer arkamızdan ne kadar çok eşyamızı saklamış.
Bir çift terlik var evlerinde, kırmızı, üstü allı pullu süslü, kaç yıldır gider gelirim, annem hep o terlikleri çıkarıp giydirir bana, ya da baktı çıplak ayak dolaşıyorum, "ayakların üşümesin terliklerin dolapta" der. Ne zaman alındığını bilmediğim ama her geldiğimde bana rezerve terlikler onlar.
Her ne kadar okumak, çalışmak için ya da evlenip yuvadan uçsak da, hep koynuna sığındığımız, böreklerini yediğimiz, süslü püslü, bir sürü eşya ile dolu mutfağında tencereden yemek aşırdığımız, gıdıklayıp sarıldığımız annelerimize yeniden kavuşmak farklıdır. Bugün hem bir anne hem de bir evlat olarak bu bağın biricikliğini her defasında daha da fazla hissediyorum.
Geçmiş yıllarda anneler gününde yazdığım gibi "Dünyanın Kaderini Anneler Çizer." Bugün hayatta neyi başarıyor, nerede eksik ya da yarım kalıyorsak, kökleri, hayatımızın ilk yaşlarında, annemizle veya bize annelik yapanla başlayan ilişkimize dayanıyor. Belki yıllar içinde bazı şeyler değişir, dönüşür gibi olsa da, "anne izi" gizli saklıdır bir köşemizde.
Her ne kadar yuvadan uçacağımızı bilseler de yüreği hep bir kaygı ile çarpan, eve adım attığı gün, yine evlat olsun, kendini çocuk gibi hissetsin, "ev" inde hissetsin diye saklanan terlikler, sarılan dolmalar, sütlaçlar, kekler, bir köşede bu kızımın ya da oğlumun olsun diye saklanan aile yadigarları ile bize sürekli tutunan güzel annelerimiz. Artık aramızda olmayan annelerin saklanan küpeleri, silinemeyen telefon numaraları, yelekleri, tabakları, minik kahve fincanları, başucumuzda tuttuğumuz fularları, bizi sarıp sarmaladıkları, gülümsedikleri fotoğraflarda kalan , evine her adım attığımızda sanki hala oradaymış gibi hissettiğimiz, bir umutla sesini aradığımız annelerimiz.
Biricik annemin ve tüm annelerin, kalbi çocuklar için atan tüm kadınların ve gönlümün tüm annelerinin, yaşımız kaç olursa olsun yetişkin, anne, iş insanı değil de bizleri evlat olarak görüp karşılıksız seven anneleri kutluyorum. Bugün aramızda olmayanlara rahmet, sevenlerine özleyenlerine dayanma gücü diliyorum.
Anneler günü kutlu olsun.
Commentaires