Bu romantik tanımı çok seviyorum.
İşine bağlılık, sevgi, başarma arzusu, idealistlik, güven, değişime açıklık, kendini geliştirme bol tebessüm ve tatmin içeriyor.
İşini aşkla yapmak önümüze geçen olumsuzlukları aşmamızı, hayatın akışında bazen düşen enerjimizi kazanmamızı, işler zorladığında doğru ve gerçeğe yönlenmemizi, etraftaki toksik ve zarar veren ortamlardan daha az etkilenmemizi, bir şekilde tökezlediğimizde daha çabuk doğrulup devam etmemizi sağlıyor.
Kurumsal hayattaki uzun yıllar boyunca her zaman önceliğim ortaya iyi ve nitelikli bir iş çıkarmak oldu. Bu yüzden hiçbir zaman elimdekiyle yetinmedim, beni meraklandıran, dürten her şeyi araştırdım, sordum.
Ekip arkadaşlarım bazen sinir olurdu, bir teklifi, bir e postayı, bir mesajı bazen defalarca silip yazardık. Ulaşmak istediğim mükemmellik değil, işi yaparken perspektifini genişletmesi, tüm taraflar adına düşüp hareket ettiğinin sunduğu dokümandan anlaşılması, emeğinin değer görmesi, bilgi ve uzmanlığın yerinde ve dozunda hissettirilmesi, mekanik olmayan samimi ifadeler içermesi, görsel olarak niyeti, beklentiyi net ve şeffaf olarak göstermesiydi. Aslında yaptığımız kurumsal birkaç cümle ve mesajdan vermekten öte, kendimizden, hayatımızdan kattıklarımızla çalışmak ve bunu müşterilerimize en samimi şekliyle yaşatmaktı.
Beraber çalıştığım arkadaşlarımın bugün yaptıklarına baktığımda onlarla gurur duyuyorum. Karşılıklı birbirimize oflayıp pufladığımız günleri bugün sohbetlerimizde tebessümle anıyor ve iyi ki diyoruz.
İşini aşkla yapmak, kişiyi geliştirir, daha mutlu olmak için eleştirileri dinlememizi sağlar. İşimizi tekrar tekrar kontrol edip, amacımızı ve beklentimizi doğru aktardığımızdan emin olmak isteriz. Bu sayede kendimize kattığımız her yetenek etrafımıza da yansır. Bundan arkadaşlarımız, yöneticilerimiz, ailemiz de etkilenir. İşini aşkla yapanlar ilham kaynağı olurlar, toplum içinde fark edilirler. Auraları farklıdır, iyi niyeti, sevgiyi ve değeri hissettirirler.
Bu kişilerin dikkatimi çeken diğer bir özelliği de alçak gönüllü ve ölçülü olmaları. İşleri aceleye getirmezler, olacaksa en iyisi olsun derler. Bu nedenle işleri özenli ve niteliklidir.
İşini aşkla yapanların sorumluluk duygusu yüksektir. Sorumluluk almaktan korkmazlar, her durumu analiz eden bir yaklaşımları vardır. Bu yaklaşım kişisel gelişimi de beraberinde getirir. Zamanlarını daha verimli kullanırlar, dingin ve dengeli yaklaşımları tüm hayatlarına yansır, hatalarını gözden geçirirler ve tüm bunların sonucunda başarılı olurlar.
Enerjileri de yüksek olur, motive edicidirler. Tartışmasız güvenilir kişilerdir, kimseyi yarı yolda bırakmazlar.
Lisede izciydim. İzcilik bir gencin yetişmesi, kendi sorumluluğunu alması, hayatı farklı yönlerden tanımasına çok katkıda bulunan sosyal ve sportif bir etkinlik. İzci olduğum 3 yıl boyunca iş bölümü, liderlik, dayanışma, çevreye ve hayata duyarlı olma, sorun çözme, yaptığımız ve söylediklerimizin sorumluluğunu taşıma, birlikte başarmanın yollarını öğrenmenin ilk ve çok sağlam adımlarını attığıma inanıyorum. O yıllardan bugünüme taşıdıklarıma bakınca, kendimi yaptıklarıma değil, hayatımı yaşarken yolları kimlerle , nasıl yürüdüğüme odakladığımı fark ediyorum. Kendimi, sonuçtan memnun olmayan bir müşteri veya hatamı gören yöneticiye alınıp darılmak yerine, onu anlayıp, başka türlü nasıl yapılabilirdi diye düşünürken bulduğum çok olmuştur. Benim için her hata, her eleştiri, her geri dönüş çok kıymetlidir. Zorlandığım zamanlarda durumu bardağın dolu tarafından ele almayı öğrettim kendime. Parçası olduğum her projede bana verilen görev ya da rol ne ise bunu her zaman aşkla yapmayı ilke edindim, başka türlüsünün ne kendime ne de başkasına faydası olmayacağını düşünüyorum. Sonuç beklendiği gibi olsun ya da olmasın o yolu yürümek yormuyor, aksine çok mutlu ediyor.
Başrollerini Anne Hathaway ile Robert De Niro’nun oynadığı "The Intern-Stajyer"filmini hatırlarsınız. Filmin kahramanı Jules hızlı büyüyen bir e-ticaret sitesinin sahibidir. Stajyer programı ile şirkette giren 70 yaşındaki Ben, çok sevdiği eşini kaybettikten sonra , kendine yeni uğraşlar bulup onları layığıyla yapmayı ilke edinmiş, hobilerinden zevk almasının yanı sıra, yeni fırsatlar arayışını asla bırakmamış, çaba sarf eden, yeni deneyimlerden zevk alan ve bir amaç sahibi olmayı ilke edinmiş bir karakterdir. Ben Whittaker işini aşkla yapanlardandır ve Jules un işini aşkla yaptığı zamanlarına dönmesine destek olur.
İşin aşkla yapanları işine aşık olanlarla karıştırmayın.
Aşk bağımlılık içeren çok güçlü bir duygu. İşine aşık olmak, yaptığı her ne olursa olsun onu kusursuz görmeye meyilli, sonuç bireysel bazda çok tatmin edici olsa da, topluma, çevreye katkısı düşük bir ruh hali. Hataları görmeyi, kişisel gelişimi engellediğini düşünüyorum. Bu kişilerin işlerine duydukları aşk, saklı bir özgüven eksikliği, emin olma ihtiyacı, tatminsizliğin ve bağımlılığın yansıması olabilir.
İşine aşık kişilerde gözlediğim diğer bir eğilim de kendileri işleri ile tanımlayıp, bunu şov ve gösterişe dökmeleri. Her hangi bir ortamda kendilerini tanıtırken bile isimle yetinmeyip, iş, ünvan ya da mesleklerini söylediklerine şahit oluyorum. Doktor ..., CEO..., Sıklıkla kendilerinin bu işi nasıl da severek ve diğerlerinden farklı yaptıklarını ifade eden ( bir daha
dünyaya gelsem yine bu işi yapardım , başkası olsa böyle yapmazdı gibi), alttan alttan yaptığının herkesin harcı olmayacağını gösteren bir kibir sergilediklerini de görüyorum. Çoğunlukla
gülümsedikleri, çok eğlendikleri anları paylaşıp, ilham veren olmaktan çok, getirilerine özendirici olabiliyorlar. Gerçek hayattan örnekler aklınıza gelecektir, ben yine bir filmden örnek vereyim :) "Devil Wears Prada - Şeytan Prada Giyer" deki Merryl Streep in canlandırdığı Miranda Preistly karakteri işine aşık ve laf ettirmeyenlere güzel bir örnek.
İş ve özel hayatımızda ne yaparsak yapalım, öz denetimimizin olması önemli. Gerçek ve adil eylemlerle, her zaman iyi niyet ve yeni yol arkadaşlıklarıyla, başkalarına yararlı olmak çok değerli . Evrensel etik ve dürüstlük ilkelerinin doğrultusunda değer bilen, değer veren, hata yapmaktan korkmayan ve hatalarımızdan ders almayı bilenlerden olalım.
Sonuç her zaman önemli değildir, her zaman takdir ya da övgü alamayabiliriz, önemli olan yolu yürümek ve başaracağımıza inanmaktır.
Keyifli ve başarılı yolculuklar
Comments