
"Benim gözümde hiçbir şey yok, ben yalnızca liyakate aşığım"
Mustafa Kemal Atatürk.
Herkes her işi yapamaz, her iş de herkese verilmez. Yapılan bir işin liyakatli olup olmadığını anlamak için ortaya çıkan sonuca bakmak yeterlidir.
Dilimizde sıklıkla karşımıza çıkan sözcükler arasında olan müdür, Arapça dilinden Türkçe'mize geçmiş Osmanlıca'dan, idare eden, çeviren anlamına gelen "Mudir" kelimesinden türemiş. TDK sözlüğünde müdür kelimesi
İdare eden, yöneten
Başöğretmen
Yönetmen anlamına geliyor.
"Müdür" sorumlu olduğu faaliyetleri yapabilecek yetkinlik ve donanıma sahip, görevi becerebilen kişi demek, toplum içinde kıymetli bir statü. Direktör, koordinatör gibi bu işlere aklı daha çok eren, anlamı içeren pek çok unvan var. Bu statüler kağıt üzerinde güzel görünüyor, havalı, güç demek, ama içi dolu olanı da var, boş olanı da.
Gelin görün ki eğitimler veya diplomalar yetkinlik seviyesini ifade etmiyor. Anahtar kelime 'becerebilmek', yine aynı konuya geldik "Liyakat"...
Liyakat son zamanlarda gerçekten de en sık duyduğumuz sözcüklerden ve en aradığımız özeliklerden biri oldu. Hayatın hangi alanında, hangi kurum ya da seviyede olursa olsun her defasında liyakatin önemini daha doğrusu liyakat olmadığında nelere sebebiyet verdiğini çok acı bir şekilde tecrübe ediyoruz. Her felakette liyakatsizliğin acısını çektik, çekiyoruz.
Yetkinlik ve donanım, işte bu iki sıfat üzerinde duruyoruz liyakat konusundan bahsederken; eğitim, yetkinlik ve donanım liyakat için yeterli mi ?
'Manners maketh man' -14. yüzyıl İngiltere'sinden aslen bu söz, o dönem için "adamı adam yapan terbiyesidir' diye de çevirebiliriz- günümüzde Kingsman filmi ile yine çok duyulan bir alıntı. Bir kişinin karakterinin ve saygınlığının tavır ve davranışlarıyla, adap ve terbiyesi ile tanımlandığını anlatıyor. Adap ve terbiye olmayınca, liyakat da tam olmuyor maalesef.
Terbiye için sık kullanılan tanımlardan birisi “Her varlığı kendinden beklenen en olgun noktaya ulaştırmak için yapılan çalışma ya da insanı mükemmelleştirmek”. Her biri yaratılışta farklı olan insanların, ulaşabilecekleri o "en olgun nokta" da farklı oluyor. Bunda toplumun tarihsel gelişimi ve birikimleri ile günümüze kadar gelmiş gelenekler, görgüler, alışkanlıklar, aile, iş ve sosyal hayatla edinilen deneyimler de devreye giriyor.
Toplumun bir arada da yaşamasını sağlayan tüm ilke ve değerler terbiye aracılığıyla nesilden nesile aktarılıyor. Bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklar terbiye yolu ile kazanılıyor. Liyakat esas alınmadığında insanlar da bir süre sonra kendi değerlerinden uzaklaşıyorlar.
Terbiye, sosyal vicdanı oluşturan kültürün bireylere aktarım aracı. Vicdanla ilgili yazımda da paylaştığım gibi toplumsal vicdan, ilke ve değerlerin aktarımında karşılaşılan sorunlar ve yeni dünya stili, terbiyenin önemini ortaya çıkarıyor. Sağlam bireysel terbiye altyapısı, toplumun ortak değerler ve ilkelerle, insani ve vicdanı bütünlükle, dayanışmanın da temelini oluşturuyor aslında. Terbiye içinde barındırdığı temel kavramlarla insanları birbirine bağlayan bir değerler zinciri.
Dale Carnegie 'Bir insanın davranışı, sözlerinden daha yüksek sesle konuşur' demiş.
Tavır, bir kişinin bir davranışı nasıl yaptığı, tutum, bir kişinin bir davranışı yaparkenki duygularını tanımlıyor. Öyle zamanlar oluyor ki, karşımızdakinin söylediğine ya da duyduklarımıza ikna olmuyoruz.
Adalet Liyakat ve adalet birbirinden ayrılmaz iki kavramdır ve bir arada uygulandığında yalnızca bireylerle sınırlı kalmaz, tüm insanlığa, topluma ve dünyaya yayılır. Liyakat adalet ile sağlanabilir ve kurumların yönetimi için vazgeçilmez bir kavramdır.
Sıradan bir günde yaşadıklarımıza baksanıza. Trafikte yaşananlar, yol kapmalar, emniyet şeridinden gitmeler, benzer tavırlardan çıkan kavgalar. Otoparklarda çizgilerin dışına ya da engelli park yerlerine bırakılan araçlar, sıraya girmeyenler, sürekli yüksek tonda karşısındaki söz hakkı bile vermeyen, konuşturmayan üste çıkmalar, yaşama, kul hakkına, deneyime, birikime saygısızlık, haksızca alınan yetkilerle birbirini küçük gören seviyesiz ve ödülsüz zaferlerin peşinde koşulan bir dönemdeyiz.
Saygı ve dil. Liyakatin dili var. Liyakat eksikse, saygı da eksik oluyor, hitap da kullanılan dil de bozuluyor. Halbuki dil, nesiller boyu kullanımıyla yeni değerler kazanarak günümüze gelmiş, içinde değerleri saklayan koruyan kelimelerin, anlaşmamızı sağlayan ifadesi değil mi? Bir nedenle artık bir kelimeyi kullanmamak, dilden çıkarmak, dili bozmak, bir kelimesi varken yerine küfretmek aslında dilin geçmişten getirdiği bütün tecrübe ve birikimi de yok etmek olmuyor mu? Duyarlılık da kayboluyor, acıya, hüzne saygı gösterilmiyor.
Kendimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı ifade etmek için kullandığımız dilin yerini, azalan kelimeler, yerini alan küfür, negatif, suçlayıcı tonlar, kaba dil ile birbirimizi itiyoruz, sosyal ayrışma ve parçalanma böyle artıyor.
Dijital iletişimin artmasıyla iyi kötü, doğru yanlış her şeyin hızla yayıldığı ve değerlerin erozyona uğradığı bu zamanlarda bireysel ve toplumsal terbiyenin, iyi, ahlaklı ve doğru olanından, edepsizlik ve terbiyesizliğe ne kadar çabuk dönüşebildiğini görmek, insanı dehşete düşürüyor. Bireyselliğin, "kendini sev", "seni mutlu eden şeyi yap", "hayat bir gün o da bir gün" gibi sürekli şişirildiği, bencilliğin matah gösterildiği, kişisel popülerliğin bir gereklilikmiş gibi sürekli özendirildiği ve faydacılığın gitgide bir yaşam şekline dönüştüğü zamanlar yaşıyoruz.
Toplumsal terbiyenin amacı karakter, duruş ve liyakat sahibi bireyler yetiştirmek.
Ortak duygu, istek ve hedefler için ortak hareket etmenin temelinde yatan vicdan, bilinç, görgü, ahlak, inanç sistemlerinin gücü, dayanıklılığı ve toplumsal terbiye bugünün ve gelecek endişesiyle kendine çıkış yolları arayan genç nesillerimizin rehberi olacak.
"Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Çünkü zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter." İbni Haldun.14.yy
İnsanın belki de en büyük sermayesi terbiyesi. Gelecek için, hepimizi yoran bu halden çıkmak ve en başta en kendimizden ve yakınımızdaki bozulmalardan başlayarak doğru olana dönmek zorundayız. Bu birbirimize karşı olan bir sorumluluk aslında, sık sık hatırlamakta ve hatırlatmakta ve göstermekte fayda var.
Liyakat, eğitim, donanım ve yetkinlik, adalet ve dürüstlük, terbiye, saygı, duyarlılık gibi temel değerlerle bir arada olursa tamamlanmış oluyor, değerlere sadık liyakatin tek bir sonucu var ; "Güvene layık olmak".
Liyakat toplumda güveni tesis eder.
"Sana güveniyorum"
"İşini hakkıyla yapacağına güveniyorum"
"Adil olacağına ve adaleti sağlayacağına güveniyorum"
"Bu işi en doğru ve en adil şekilde yapacağına güveniyorum"
"Senin benim güvenliğim ve iyiliğim için sorumluluklarını yerine getirdiğine güveniyorum"
İşte son zamanlarda hepimizin aklındaki soru bu: Buna layık mısın?
"Bir insanın gelebileceği en büyük mertebe güvenilir insan olmaktır" Doğan Cüceloğlu
Herkese iyi pazarlar...
#liyakat #yetkinlik #donanim #diploma #guven #adalet #saygi #terbiye #merit #confidence #trust #justice #gelecek #future #societaldeteriotion #loyality #sadakat #mudur #manager
Comments