top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Turker

BİR SU BİRİKİNTİSİNİN DERİNLİĞİ, BİR KIVILCIMIN VAHŞETİ




12 Temmuz 2024 gününde, yoğun yağmurun olduğu İzmir'in  Konak ilçesinde karşıdan karşıya geçerken su birikintisine basıp elektrik akımına kapılan iki kişi hayatını kaybetti. Birikintiye ilk basan tıp fakültesi öğrencisiydi. Hemen arkasında onu kurtarmak isteyen arkadaşı da aynı akıma kapıldı. Çevreden koşanların yardımıyla sudan çekildiler, ilk yardım yapıldı, ambulans geldi ancak hayatlarını kaybettiler.

 

Yoğun yağmurda ortaya çıkan bir alt yapı sorunuyla birlikte İzmir'de meydana gelen olayla ilgili haberlerde, elektrik dağıtım şirketi ile belediye arasındaki atışmalar, o bölgedeki sorunun yeni olmadığını belirten vatandaş beyanları, karşılıklı suçlamalar devam ederken iki insan; hayalleri, sevdikleri, sevenleri, beklentileri, sevinçleri ve daha pek çok yapmak istedikleri olan iki insan, artık yok. Bir adım attılar ve sonrası hiç beklenmeyen, ölüm.

 

Şehirler planlanırken güvenlik, ulaşım, kanalizasyon, su, enerji gibi şehir sakinlerinin hayatlarının ihtiyaç duyduğu vazgeçilmez hizmetler şehrin iklimi, aldığı rüzgarlar, yüksekliği, geçim şekli gibi faktörler dikkate alınır. Şehir planlaması, bir şehrin ve sakinlerinin ihtiyaçlarını karşılayan alt alanlarının gelecekte de ihtiyaçlara cevap verecek şekilde tasarlanması, geliştirilmesi ve bu yönde uygulamaların yapılmasıyla ilgilenen bilimsel disiplin olarak tanımlanıyor.

 

İzmir'deki olaya dair kimi haberlerde belediyenin şirketi sorumlu gösterilirken (altyapı), başka bir haberde elektrik dağıtım şirketinin kabloların daha derine taşınacağını söylediği yer alıyor. Kabloların başka bir kazı esnasında zarar gördüğü, olaya izolasyon yetersizliğinin sebep olduğu anlatılıyor. Yağışın çok yoğun olduğu ve altyapının bunu taşıyamadığını beyanlarını da eklemeliyim.


Bir şehir planlanırken, şehrin asırlar boyu yaşaması için gerekli altyapının tasarlanması bilim insanlarının işidir.  Şehirlerimizin neredeyse tamamına yakını altyapı sorunları yaşıyor. Her geçen gün daha da kalabalıklaşan şehirler, artan nüfusun ihtiyacını karşılayacak altyapıya sahip değil. Büyük şehirlerde yaşanan su baskınları, yolların çökmesi, boruların patlaması, enerji kesintileri, kilit haline gelmiş trafikle ilgili her gün bir olay yaşanıyor. Özellikle çok göç alan İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi şehirler sürekli haberlerde; benzer sıkıntıları yaşayan şehirlere Bodrum, Marmaris, Ayvalık, Antalya gibi, tatil için gelen misafirleriyle nüfusu milyonlara ulaşan kentleri de eklemeliyiz.

 

Bu ölümlere elektrik akımı sebep olduğundan elektrik dağıtım şirketi çok konuşuluyor. Elektrik dağıtım denince, aklıma Haziran ayında Diyarbakır'da başlayıp dönümlerce tarım arazisinin, yüzlerce hayvanın ve 15 vatandaşımızın ölümüne sebep olan yangınlar geldi. Sonrasında takip ettiniz mi bilmiyorum ama basında çıkan haberlerde bu yangının elektrik direğinden çıktığına dair bilirkişi raporu olduğu belirtildi. Bilirkişi raporunu doğrulayan, yalanlayan ya da en son durumu bildiren yeni bir habere rastlamadım.

 

2004'de Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) özelleştirme programına alındı ve bölgelere ayrılarak 2014 yılında özelleştirilme çalışmaları tamamlandı. Özelleştirme, ekonomik kalkınma bakımından önde olan ülkelerden başlayarak tüm dünyayı etkileyen küresel bir değişim. Temel amacı serbest piyasa ekonomisini güçlendirerek, sağlanacak rekabet ortamıyla kaynakların kullanımını ve dağılımını etkinleştirmek, kamuya binen mali yükleri azaltmak, devlete gelir sağlamak, kayıp-kaçak sorununu çözmek ve verimliliği yükseltmek.  2013 tarihli 6446 sayılı kanunda elektrik dağıtım faaliyeti, elektrik dağıtım şirketi, elektrik dağıtım sistemi ve  elektrik dağıtım tesisi detaylı olarak tanımlanmış. Özetle, bu faaliyeti yapan özel şirketler, iletim tesislerinin ve dağıtım gerilim seviyesinden bağlı üretim ve tüketim tesislerine ait elektrik dağıtım istasyonun çıkış noktasından başlayarak, elektrik direklerinden, alçak gerilim seviyesinden bağlı tüketicilerin yapı bina giriş noktalarına kadar (bina giriş ve sayaç arası hariç) elektrik dağıtımı için teçhiz edilmiş tesis ve teçhizat ile (dağıtım şirketince teçhiz edilen ya da devralınan sayaçlar) elektriği ulaştırıyorlar.

 

Tüm ülkeyi saran devasa bir ağdan, kesintisiz olması gereken, karmaşık ve içinde pek çok risk barındıran bir sistemden ve beraberinde çok büyük bir sorumluluktan bahsediyoruz.

 

Elektrik dağıtım özelleştirilirken pek çok eleştiriler olmuş. En çok dile getirilen risklerden biri  özelleştirme sonrası bu bölgeleri devralan özel sektörün karlılığı artırmak adına gerekli yatırımları yapmaması ve bu nedenle halkın ve devletin zarara uğraması. Bu endişenin yaşanmaması için yönetmelik ve uygulamalar çerçevesinde devletin denetim ve kontrol sürekliliği, özelleştirmenin başarılı olması ve riski kontrolü açısından temel bir koşul.

 

Burada da devreye kamu giriyor. Şehirlerin yönetim birimleri, şehrin ihtiyaçları  doğrultusunda yapılması gereken bakım ve onarımların planlamacısı ve denetçisi. Belediyeler tarafından planlanan uygulamalar genellikle belediye şirketleri ve/veya  taşeronlar vasıtasıyla yapılıyor. Taşeronlardan da genellikle sigorta talep ediliyor. Her uygulamanın başta can güvenliği ve kesintisiz, kaliteli hizmet gözetilerek işin uzmanı kişiler tarafından yapılması, denetlenmesi, uygun görülmeyen durumların hemen bildirilmesi ve düzeltilmesi gerekli ki, benzer olaylar yaşanmasın.

 

Elektrik dağıtım şirketleri de bakım, onarım ve tesisat işlerinin önemli kısmını  taşeronlara yaptırıyorlar. Bu işlerde ihaleyi alan yüklenici belirtilen koşullarda hizmeti, tüm güvenlik önlemlerini alarak verilen zaman diliminde tamamlamayı taahhüt eder. Elektrik dağıtım şirketleri de bu işler esnasında oluşabilecek zararlar için inşaat/montaj all risk ve üçüncü şahıs ve işveren sorumluluk sigortası talep ederler.

 

Her iki durumda da yapılan işlerin tutarı ve tipi, neden olabileceği zararlar için yaptırılması istenen bir sigorta poliçesi için oldukça küçük yada tehlikeli olabilir veya taşeronlar ihtiyaca uygun sigorta bulamayabilirler. Ya da buldukları sigortanın primi yapılan işin geliri ve karı ile orantısız şekilde yüksek olabilir. Bu gibi durumlar dikkate alındığında en emin yöntem, sigorta sorumluluğunun  geçici süreyle iş yapan yüklenicilerin inisiyatifine bırakılmadığı, ana işverenin kontrolünde ve hatta işveren tarafından sağlanmasıdır.

 

Elektrik dağıtım sistemleri geçtikleri yerler nedeniyle pek çok riske maruz kalabiliyor. Doğa olayları, yıldırım düşmesi, toprak kayması gibi nedenlerle zarar görebildikleri gibi, hayvanların kemirmesi, harici etkiler veya insan eliyle de fiziksel zarara uğrayabiliyorlar. Tüm dağıtım şirketleri devraldıkları sistemleri sigorta etmek zorunda. Bu amaçla da oldukça geniş kapsamlı "all risk" denebilecek sigorta programları var. Kamu ihale kanununa tabi olmaları nedeniyle sigorta da ihale yoluyla yaptırılıyor ve şirketler oldukça yüksek meblağlarda prim ödüyorlar.

 

Düzenli bakım onarım ve yatırım faaliyetleri ile kıymetlerin başına gelebilecek riskler azaltılabilse de, sorumluluk riskleri açısından durum farklı. Geçmişte pek çok elektrik dağıtım şirketinin sigortalarına dahil oldum ya da ihalelere katıldım. Bu alanda çalışanlar çok iyi bilir. Poliçe dönemine denk gelen fiziksel hasarların bir kısmı taşeronlara rücu edilebilir ya da ani beklenmedik olaylardır ve sayıları sorumluluk hasarlarına kıyasla azdır. Ancak sorumluluk sigortalarına gelince geçmişten beri devam eden yüzlerce hatta binlerce sorumluluk hasar dosyasından oluşan bir yığınla karşılaşırsınız. Bu dosyalar  zordur. Tazminat konuları evdeki bir cihazın voltaj dalgalanması sonucu arızalanması, bir tesisin trafo kaynaklı yanması, bir hayvanın otlarken elektriğe kapılması olabilir. Bazı dosyalar ise tıpkı İzmir'deki olayda olduğu gibi insanların hayatını kaybettiği ya da yaralandığı ciddi zararlar ve yüksek tazminatların olası olduğu olaylardır.

 

Hatırlarsınız , daha önce long tail ve short tail işlerden bahsetmiştim. Sorumluluk  long tail bir iş, bildiğiniz gibi sorumluluğun ispatı gerekiyor ve adli süreçler devrede. Sigorta şirketleri hem ihbar edilmiş hem de IBNR(*) için muallak tazminatı gözeterek bir prim önermeli.

 

Hiç unutmuyorum, bir elektrik dağıtım ihalesinde rakiplerle masadayız. Fiziksel hasarlar için olan kısımda en uygun maliyeti veren taraf olduk. Sıra sorumluluğa geldi. Elektrik dağıtım sigorta piyasasının bayıla bayıla yazdığı bir risk değil; özel ve sınırlı bir sigorta piyasası var, zor bir iş kolu, kuralları ve prim seviyeleri belli. İhalede mevcut aracı olduğumuz için hasar profiline ve tutarlarına hakimiz, muallakları biliyoruz, aldığımız teklif primi de bu verilere ve gelecek beklentileriyle uyumlu. İhalelerde teminat içeriği önceden verildiği için ihale direkt eksiltme ile başladı. Rakibin ilk teklifi bizimkinden yüksek, şaşırtıcı bir durum değil. Ancak eksiltmenin ilk turunda teklifimizin altında bir prim söyledi. Taktiktir dedik ve eksiltme devam etti. Sigortacılar genellikle bir indirim payı verir - az da olsa bir payımız var yavaş yavaş o da bitti. Böyle durumlarda sıra komisyonlara gelir. Açıkçası bu iş bedavaya yapılamaz, dönem boyunca en az 2-3 personelle tam zamanlı hizmet veriliyor, yüzlerce dosya elleçleniyor, hayır kurumu olmadığına göre ihaleye giren tarafın bir geliri olmalı. Bunları da dikkate alarak eksiltmeye devam ettik. Biz ancak birkaç yüz dolar indirim yapabilirken rakip art arda 3.000, 5.000 10.000 indirim yapıyor. Kim bu çılgın sigortacı? Bu branşta böyle bir prim yok, geçmişte de olmadı, hatta primlerin her yıl arttığı bir sigorta türü. Eksiltmeye devam etmek dağıtım şirketine de zarar vereceğinden, durduk. Çünkü o poliçe, ihalede belirtilen primle yapılamazsa ihale tekrar etmek zorunda kalabilir. Bu da prosedürlere göre fazla zaman ve riskin açıkta kalması demek. Böyle bir riski kimse almaz, zaten yükümlülükleri gereği sigortasız da kalamazlar. Tabi ihale komitesi farklı perspektiflerden de değerlendirip daha pahalı olmasına rağmen başka teklifi de seçebilir. Ya da ihale en düşük olana verilir, poliçe düzenlenir ancak tazminat talepleri doğru yönetilmezse bir sonraki yıl maliyet çok artar, belki sigorta bulunamayabilir bile.

 

Günün sonunda ihale bir bütün olarak değerlendirildi ve diğer rakibin teklifi kabul edildi. Sonrasında rakibe teklif veren sigorta şirketini de öğrendik. İş yazma ve büyük primlerle şirketi sıralamada üste çıkarma motivasyonunu anlıyorum. Bir portföy oluşturup, portföyün büyüklüğü içinde hasarları yönetme metodu bilinmeyen bir yöntem değil, ancak elektrik dağıtım, hasarların sıklığı ve işin doğası itibariyle bu taktiğe pek uygun bir sektör değil. Bu tip ticari kararlar ve düşük primler sigorta şirketinin geleceğini de etkiliyor. Riske göre doğru prim alınması, sigorta programının sürekliliğini, etkili risk yönetimini ve bu yolla tazminat taleplerinin derli toplu yönetilerek daha hızlı şekilde çözülmesine imkan sağlıyor. Ama sigortalı yeterli önlemi alsın almasın her yıl sigorta priminde indirim alırsa, bu sigortalıyı risk yönetimine teşvik eder mi?

 

Diyarbakır yangını haberlerinde bu korkunç yangının orman içinden geçen elektrik direklerinden kaynaklandığına dair kuvvetli bir kanı vardı, çıkan bilirkişi raporunda sigortalı ayırıcı elektrik direğinde, sigorta yerine iletken tel sarılmış olduğu, iletken telin koparak, yerdeki otları tutuşturduğu, şiddetli rüzgarın etkisi ile de geniş bir alana yayıldığını belirtmiş.

 

Diyarbakır ya da İzmir, benzer olaylar o kadar çok ki. Çukurlara düşen yaralananlar,  hayatını kaybeden çocuklar,  çöküntü altında kalan araçlar.  Ön planda görünen elektrik dağıtım şirketi, ama göründüğü üzere aslında çok fazla taraf var. Alt yükleniciler, aynı iş sahasında başka işler yapan diğerleri ve onların alt yüklenicileri, yerel yönetim, izin veren otoriteler,  denetim sorumluluğu olan kuruluşlar, malzeme tedarikçileri, iş güvenliği ... liste daha da uzuyor.

 

Yaşadığımız şehirde güvende hissetmek isteriz. Bu sorumluluğu üstlenen kurumlar, görevlerini en iyi şekilde ve yetkin kişilerle yerine getirmeli. Herkesin birbirini suçladığı ve savunmaya geçtiği bir ortamda gerçek sorunların kısa sürede çözülmesini beklemek hayalperestlik olur. O zamana kadar bir su birikintisine basmamız gerekiyorsa ayağımızın ıslanması dışındaki başka riskleri de mi düşünmek zorundayız? Ya da elimizde kontrol kalemiyle mi gezeceğiz?

 

Birkaç santim gibi görünen su birikintisi, yanlış malzemenin yarattığı kıvılcım işte bu devasa sorumluluk bütünündeki eksikliklerin, ihmallerin derinliğini ve sebep olabileceği vahşeti  gözler önüne seriyor.

 

Aklın ve bilimin asırlardır tecrübe edilerek bizi getirdiği bu çağda hala böyle kazalar oluyorsa sorumluluk, aşırı yağış, aşırı sıcak bahane edilerek, karşılıklı suçlamalarla geçiştirilemez.

 

(*)IBNR- Incurred But Not Reported- Olmuş ancak henüz ihbar edilmemiş hasarları ifade etmek için kullanılır.

 

41 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page